(5) باب بيان أن
الإسناد من
الدين. وأن
الرواية لا
تكون إلا عن
الثقات. وأن جرح
الرواة بما هو
فيهم جائز، بل
واجب. وأنه
ليس من الغيبة
المحرمة، بل
من الذب عن
الشريعة
المكرمة.
5- İSNAD'IN DİNDEN
OLDUĞUNUN VE RİVAYETİN ANCAK SİKA KİMSELERDEN YAPlLACAĞININ, RAVİLERİN
TAŞIDIKLARI ÖZELLİKLERİYLE CERH EDİLMESİNİN CAİZ HATTA VACİB OLDUĞUNUN, BUNUN
HARAM KILINMIŞ ĞIYBET'TEN OLMAYIP, AKSİNE MÜKERREM ŞERİATI HİMAYE KABİLİNDEN
OLDUĞUNUN BEYANI
@حدثنا حسن بن
الربيع. حدثنا
حماد بن زيد،
عن أيوب
وهشام، عن
محمد. وحدثنا
فضيل عن هشام.
قال وحدثنا
مخلد بن حسين،
عن هشام، عن
محمد بن سيرين؛
قال: إن هذا
العلم دين.
فانظروا عمن
تأخذون دينكم.
[:-26-:] Bize Hasan b. er-Rab!' tahdis edip dedi ki: Bize Hammad
b. Zeyd, Eyyub ve Hişam'dan tahdis etti. (İkisi) Muhammed'den (nakletti). Bize
Fudayl b. Hişam tahdis edip dedi ki: Bize Mahled b. Huseyn de Hişam'dan tahdis
etti. O Muhammed b. Sirin'den
şöyle dediğini nakletti:
Şüphesiz ki bu ilim
dindir. O halde dininizi kimden öğreneceğinize dikkat edin.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 19292
NEVEVİ ŞERHİ: Allah'ın rahmeti
üzerine olsun (Müslim) dedi ki: Bize Hasan b. er-Rabi tahdis edip dedi ki. ..
"Hişam, İbn Sirin'den ... " İlk olarak zikredilen Hişam, Eyyub'a
matuf olup, mecrurdur. Hişam b. Hassan el-Kurdus'i'dir. Muhammed ise İbn Sirin'
dir. "Bize Fudayl da tahdis etti, bize Mahled de tahdis etti" diyen
kişi de Hasan b. er-Rabi'dir. Fudayl b. İyaz'dır. Künyesi Ebu Ali'dir. Zahid ve
üstün değerli bir zat idi. Allah ondan razı olsun.
حدثنا
أبو جعفر محمد
بن الصباح.
حدثنا إسماعيل
بن زكرياء، عن
عاصم الأحول،
عن ابن سيرين؛
قال: لم
يكونوا
يسألون عن
الإسناد. فلما
وقعت الفتنة،
قالوا: سموا
لنا رجالكم.
فينظر إلى أهل
السنة فيؤخذ
حديثهم وينظر
إلى أهل البدع
فلا يؤخذ
حديثهم.
[:-27-:] Bize Ebu
Cafer Muhammed b. es-Sabbi'ıh tahdis etti. Bize İsmail b. Zekeriya, Asım
el-Ahvel'den tahdis etti. O İbn Sirin'den şöyle
dediğini nakletti:
Önceleri isnad hakkında
(herhangi bir raviye) bir şey sormuyorlardı ama fitne baş gösterince (1/13a)
bize adamlarınızın (size bu rivayeti nakleden ravilerinizin) isimlerini
veriniz, dediler. (Ravilerden) ehl-i sünnet olanlara bakılarak onların (rivayet
ettikleri) hadisleri alınır, bid'at ehline de bakılarak onların (rivayet
ettikleri) hadisleri alınmamaktadır.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir. Tuhfetu'l-Eşraf, 19294
حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم
الحنظلي.
أخبرنا عيسى،
وهو ابن يونس.
حدثنا
الأوزاعي، عن
سليمان بن
موسى؛ قال:
لقيت طاوسا
فقلت: حدثني
فلان كيت وكيت
قال: إن كان
صاحبك مليا
فخذ عنه.
[:-28-:] Bize
İshak b. İbrahim el-Hanzali tahdis etti. Bize İsa -ki o İbn Yunus'tur- haber
verdi. Bize el-Evzai, Süleyman b.
Musa'dan şöyle dediğini tahdis etti:
Tavus ile karşılaştım
ve: Bana filan şunu şunu tahdis etti, dedim. O: Eğer kendisine güvenilir bir
kişi ise onun rivayetini al (kabul et), dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18826
NEVEVİ ŞERHİ : "Bize İshak b.
İbrahim el-Hanzali tahdis etti" diye adı verilen İshak meşhur imam, çağdaşlarının
hafızı İshak b. Rahuye'dir. Evzai ise (1184) Ebu Amr Abdurrahman b. Amr b.
Yuhmid'dir. Şamlı, Dimeşklidir. Çağında Şam ahalisinin tartışılmaz ve kimsenin
muhalefet etmediği imamı idi. Dimeşk'te Feradis kapısının dış tarafında
otururdu. Sonra Beyrut'a geçti. Beyrut'ta vefat edinceye kadar murabıt olarak
yaşadı. Pek büyük bir imam, mertebesinin pek yüksek, faziletinin de mükemmel
olduğu üzerinde icma' gerçekleşmiştiE Verası, zühdü, ibadeti, hakkı dimdik
ayakta tutması, çokça hadis rivayeti, fıkhı, fesahatı, sünnete tabi olması,
çağında yaşayan her türlü bölgedeki ileri gelen imamların ona büyük bir saygı
gösterip, onun meziyet ve üstünlüklerini itiraf ettikleri ile ilgili olarak
selef'in sözleri pek çok ve muşhurdur. Hatta biz çeşitli yollardan onun yetmiş
bin mesele hakkında fetva verdiğini rivayet etmiş bulunuyoruz.
Kendisi
tabiinin büyüklerinden rivayet naklettiği gibi, ondan da Katade, Zühri, Yahya
b. Ebi Kesir de rivayette bulunmuştur. Sözü geçen bu zatlar tabiinden olmakla
birlikte kendisi tabiinden değildir. Bu tür rivayet ise büyüklerin küçüklerden
rivayeti kabilindendir. Kendisine nispet olunduğu "el-Evza" hakkında
görüş ayrılığı vardır. Himyer'in bir kolu olduğu söylendiği gibi, Dimeşk'ın
Babu'l-Feradis yakınındaki bir kasaba olduğu da söylenmiştir. Çeşitli
kabileIerin Evza'ından yani fırkalarından ve farklı kabileIerin bir araya
gelmiş kalıntılarından olduğu için "Evza'''e nispetle Evzai denildiği de
söylenmiştir. Ebu Zur'a ed-Dimeşki dedi ki: Evzai'nin adı Abdulaziz idi.
Kendisi kendisine Abdurrahman adını vermiştir. el-Evza denilen yere konaklard!.
Bu sebeple ağırlıklı olarak ona nispet edildi. Muhammed b. Sa'd dedi ki: Evza'
Hemdan'ın bir koludur, Evzai de bizzat onlardandır. Allah en iyi bilendir.
"Tavus
ile karşılaştım ve filan kişi bana şunu şunu tahdis etti, dedim. O: Şayet
güvendiğin birisi ise ondan (hadis) alabilirsin, dedi." Buradaki " كيت وكيت: Şunu şunu" deyiminde te harfi fethalı da, kesreli de
okunur. Bu iki ayrı söyleyişi Cevheri Sihah'ında Ebu Ubeyde'den nakletmiş bulunmaktadır.
"Eğer
güvenilir birisi ise" ifadesi de zapt ve itkan sahibi, sika, dinine ve
bilgisine güvenilir, zengin ve varlıklı bir kimseye mali muamelelerde borç
verilmesi halinde güvenildiği gibi ona da güveniliyor ise, demektir .
وحدثنا
عبدالله بن
عبدالرحمن
الدارمي.
أخبرنا
مروان، يعني ابن
محمد الدمشقي.
حدثنا سعيد بن
عبدالعزيز، عن
سليمان ابن
موسى؛ قال قلت
لطاوس: إن
فلانا حدثني
بكذا وكذا.
قال: إن كان
صاحبك مليا
فخذ عنه.
[:-29-:] Bize
Abdullah b. Abdurrahman ed-Darimi de tahdis etti. Bize Mervan -yani b. Muhammed
ed-Dimeşki- haber verdi. Bize Said b. Abdulaziz, Süleyman b. Musa'dan şöyle dediğini tahdis etti:
Ben Tavus'a: Filan kişi
bana şunu şunu tahdis etti, dedim. O: Eğer senin bu arkadaşın güvenilir birisi
ise ondan {hadis} al, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18876
NEVEVİ ŞERHİ: Müs!im'in: "Bize
Abdullah b. Abdurrahman ed-Darimi de tahdis etti" ifadesinde geçen
"ed-Darimi" bilinen Müsned'in sahibi Darimi'dir. Künyesi Ebu Muhammed
es-Semerkandi olup, Darim b. Malik b. Hanıala b. Zeyd Menat b. Temim'e
mensuptur. Sözü geçen bu Ebu Muhammed ed-Darimi çağında Müslümanların
hafızlarından birisi idi. Fazilet ve hıfz bakımından onunla boy ölçüşebilen
kişi pek azdı.
Reca
b. Murecca dedi ki: Ben Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem}'in hadisini
Darimi'den daha iyi bilen bir kimse bilmiyorum. Ebu Hatim dedi ki: O
çağdaşlarının imamıdır. Ebu Hamid b. eş-Şarki de şöyle demiştir: Horasan hadis
imamlarından beş büyük şahsiyet yetiştirmiştir. (1185) Bunlar: Muhammed b.
Yahya, Muhammed b. İsmail, Abdurrahman b. Abdurrahman, Müs!im b. el-Haccac ve
İbrahim b. Ebu Talib'dir.
Muhammed
b. Abdullah dedi ki: Darimi hıfzı ve verasıyla bizi geride bıraktı. Darimi
Hicri 181 yılında doğmuş, 255 yılında vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine
olsun. Amin
حدثنا
نصر بن علي
الجهضمي.
حدثنا
الأصمعي، عن ابن
أبي الزناد،
عن أبيه؛ قال:
أدركت
بالمدينة
مائة كلهم
مأمون. ما
يؤخذ عنهم
الحديث. يقال: ليس
من أهله.
[:-30-:] Bize Nasr
b. Ali el-Cahdami tahdis etti, bize el-Esmai, İbn
Ebu'zZinad'dan tahdis etti. O babasından şöyle dediğini nakletti:
Ben Medine'de hepsi de
güvenilir olmakla birlikte, kendilerinden hadis alınmayan ve buna ehil
kimselerden değildir, denilen yüz kişiye yetiştim.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18899
NEVEVİ ŞERHİ : Müslim (rahimehullah)
dedi ki: "Bize Nasr b. Ali el-Cahdami tahdis etti, bize el-Esmai, İbn
Ebu'z-Zinad'dan tahdis etti. O babasından şöyle dediğini nakletti."
Senette geçen "el-Cahdamt" cim harfi fethalı, ha sakin ve dat
fethalıdır. İmam, hafız Ebu Sa'd Abdulkerim b. Muhammed b. Mansur es-Sem'ani,
el-Ensab adlı kitabında şöyle diyor: Bu "Cehadima"lılara bir
nispettir. Burası Basra'da bir mahallenin adıdır. Burada sözü geçen Nasr b. Ali
de Basra kadısı idi, itkan sahibi alimlerdendi. el-Müstainbillah ona hakimlik
görevine tayin etmek için emir göndermiş, bu maksatla Basra emiri de onu
çağırmış, kendisi dönüp yüce Allah'a istihare yapacağım demişti. Evine günün
ortasında dönüp, iki rekat namaz kılıp: Allah'ım, eğer benim senin yanında
hayır namına bir şeyim varsa benim canımı al, diye dua etmiş sonra uyumuştu,
onu uyandırmak istediklerinde ölmüş olduğunu gördüler. Bu hadise ise 250 yılı
rebiu'l-ahir ayında olmuştu.
el-Esmai
ise meşhur imam, dil imamlarının büyüklerinden, çok rivayet sahibi ve güvenilir
şahsiyetlerinden idi. Adı Abdulmelik b. Kureyb'dir. {Nesebi} b. Abdulmelik b.
Asma'dır, Basralıdır. Ebu Said künyeli olup, dedesine nispet edilmiştir. Esmai
sika ve itkan sahibi ravilerden idi. Dili, garip kelimeleri, nahvi haberleri,
mulah (denilen güzel bilgileri) ve nev"adir {denilen az rastlanılır bilgi
ve olayları} bir arada bilen birisi idi. Merhum Şafii, hakkında:
Ben
bu karargah arasında Esmal'den daha doğru sözlüsünü görmedim demişti. Yine
merhum Şafii şöyle demiştir: Esmai'nin ibaresinden daha güzel bir ibareyi
hiçbir arap kullanmış değildir. Biz de Esmal'den şöyle dediğini rivayet etmiş
bulunuyoruz: Ben onaltı bin urcuze (şiir) ezberlemişimdir.
Ebu'z-Zinad'ın
adı ise Abdullah b. Zekvan olup, künyesi Ebu Abdurrahman'dır. Ebu'z-Zinad onun
bir lakabıdır. Bundan hoşlanmazdı ama onunla meşhur olmuştur. Kureyşlidir ancak
kendisi aslen Medineli olup onların azatlısıdır. İmam Sevri, Ebu'z-Zinad'a
hadiste mu'minlerin emiri. derdi. Buhari de şöyle demiştir: Ebu Hureyre'ye
ulaşan senedIerin en sahih olanı (1/86) Ebu'z-Zinad, el-A'rac'den, o Ebu
Hureyre'den şeklindeki senedtir.
Mus'ab
dedi ki: Ebu'z-Zinad Medinelilerin fakihi idi. İbn Ebu'z-Zinad'ın adı ise
Abdurrahman'dır. Ebu'z-Zinad'ın kendisinden rivayet nakleden şu üç oğlu da
vardır: Abdurrahman, Kasım ve Ebu'l-Kasım.
Mis'ar'a
gelince o ibn. Kidam el-HilaIi el-Amiri el-Kufi olup, Ebu Seleme künyelidir.
Pek üstün, büyük bir hafız ve sağlam bir ravi olduğu ittifakla kabul edilmiştir.
حدثني
محمد بن أبي
عمر المكي.
حدثنا سفيان.
ح وحدثني أبو
بكر بن خلاد
الباهلي.
واللفظ له. قال:
سمعت سفيان بن
عيينة، عن
مسعر. قال:
سمعت سعد بن
إبراهيم يقول:
لا يحدث عن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم إلا
الثقات.
[:-31-:] Bize
Muhammed b. Ebu Ömer el-Mekki tahdis etti. Bize Süfyan tahdis etti. (H) Bana
Ebu Bekr b. Hallad el-Bahili de -ki lafız onundur- tahdis edip dedi ki: Süfyan
b. Uyeyne'yi, Mis'ar'dan şöyle dediğini naklederken dinledim: Sa'd b. İbrahim'i şöyle derken dinledim:
Sika ravilerden başkası
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den hadis nakletmez (etmemelidir).
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18673
NEVEVİ ŞERHİ: "Sika olanlar
dışında Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den hadis rivayet etmez"
cümlesinin manası: Hadis sika olanlardan başkasından kabul edilmez,
şeklindedir.
وحدثني
محمد بن
عبدالله بن
قهزاذ. من أهل
مرو. قال: سمعت
عبدان بن
عثمان يقول:
سمعت عبدالله بن
المبارك يقول:
الإسناد من
الدين. ولولا
الإسناد لقال
من شاء ما شاء.
وقال
محمد بن عبدالله:
حدثني العباس
بن أبي رزمة؛
قال: سمعت عبدالله
يقول: بيننا
وبين القوم
القوائم يعني
الإسناد.
[:-32-:] Bana
Merv ahalisinden Muhammed b. Abdullah b. Kuhzaz da tahdis edip dedi ki: Abdan
b. Osman'ı şöyle derken dinledim: Abdullah
b. el-Mubarek'i şöyle derken dinledim:
İsnad dindendir. Şayet
isnad olmasaydı dileyen dilediğini söylerdi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir. Tuhfetu'l-Eşraf, 18487, 18923, 18924, 18925
NEVEVİ ŞERHİ: Merhum imamın "bana
Merv halkından Muhammed b. Abdullah b. Kuhzaz da tahdis edip dedi ki: ... İsnad
dindendir" rivayetinde isnadın inceliklerinden pek görülmeyen bir incelik
vardır. O da bu isnadda -hocamız Ebu İshak İbrahim b. Ömer b. Mudar'dan
sonuncularına kadar- bulunan ravilerin hepsinin Horasanlı olduğudur. Çünkü ben
bundan önce hocamızdan itibaren Müslim'e kadar senedimizde bulunan bütün
ravilerin Horasanlı, Neysaburlu olduklarını belirtmiş idim. Sözü geçen bu üç
ravi de böyledir. Yani Muhammed, Abdan ve İbnu'l-Mubarek Horasanh ve
Mervezldirler. Böyle bir isnad ise bu zamanlarda benzerine çok az rastlanır bir
isnaddır.
Kuhzaz
ismi ötreli kaf' dan sonra sakin bir he, sonra bir ze, sonra elif, sonra
noktalı dal olan peltek dzel iledir. Zaptında sahih, meşhur ve bilinen şekil
budur. Metali'u'l-Envar sahibi kimilerinden he harfi ötreli ve ze harfi şeddeli
olduğunu da ifade etmiştir. Bu isim Arapça olmayan (a'cemi) bir isim olduğundan
ötürü munsarıf değildir.
İbn
Makula dedi k,i: Burada sözü geçen Muhammed b. Abdullah b. Kuhzaz 10 Muharrem
262 senesi çarşamba günü vefat etmiştir. Buradan anlaşıldığına göre Müslim
(rahimehullah) adı geçen bu hocasından bu kitabın baş taraflarında Müslim'in
vefat tarihi ile ilgili açıkladığımız üzere beş buçuk ay önce vefat etmiştir.
Abdan
ise ayn harfi fethalıdır, onun lakabıdır. Asıl adı ise Abdullah b. Osman b.
Cebele el-Ateki'dir. Onların azatlısıdır. Künyesi Ebu Abdurrahman olup, Mervezi
nispetlidir. Buhari, Tarih'inde dedi ki: Abdan (1/87) 221 yahut 222 yılında
vefat etmiştir.
İbnu'l-Mübarek'
e gelince, o pek saygın, pek üstün çeşitli güzellikleri kendisinde toplamış bir
zat olan Ebu Abdurrahman Abdullah b. el-Mubarek b. Vazih el-Hanzall'dir.
Hanzalilerin azatlısıdır. Tabiinden pek çok topluluktan hadis dinlediği gibi,
büyük ilim adamlarından, hocalarından ve çağının imamlarından büyük
kalabalıklar da ondan rivayet nakletmiştir. Süfyan es-Sevri, Fudayl b. Iyaz ve
başkaları buna örnektir. Onun pek üstün imam, büyük bir makam ve pek üstün bir
mertebe sahibi olduğunu ilim adamları ittifakla kabul etmişlerdir.
Hasan
b. İsa'dan şöyle dediğini rivayet etmekteyiz: Fadl b. Musa, Mahled b. Huseyn ve
Muhammed b. en-Nadr gibi İbnu'l-Mübarek'in arkadaşlarından bir topluluk bir
araya gelerek gelin de İbnu'l-Mubarek'in çeşitli hayır türlerindeki hasletlerini
sayalım, dediler. O aynı zamanda hem ilmi, hem fıkhı, hem edebiyatı, nahvi,
lugatı, zühdü, şiiri, fesahatı, veraı, insafı, geceleyin namaz kılmayı, ibadet
etmeyi, görüşüne sağlam bir şekilde bağlılığı, kendisini ilgilendirmeyen
hususlarda az konuşması, arkadaşlarına az muhalefet etmesi gibi özelliklerini
saydılar.
Abbas
b. Mus'ab dedi ki: İbnu'l-Mübarek hadisi, fıkhı, Arapça bilgisini, insanların
tarihindeki önemli günleri, kahramanlığı, ticareti, cömertliği ve çeşitli
fırkalar tarafından sevilme özelliklerini bir arada kendisinde toplamış
bulunmaktadır.
Muhammed
b. Sa'd dedi ki: İbnu'l-Mübarek ilmin çeşitli konuları ve dalları hakkında çok
sayıda kitap telif etmiştir. Onun müstesna halleri meşhurdur ve bilinmektedir.
"Merv"
Horasan' da büyük bir şehrin adı olup, munsarif değildir. Horasan şehirlerinin
anaları Neysabur, Merv, Belh ve Herat'tır. Allah en iyi bilendir.
وقال
محمد: سمعت
أبا إسحاق
إبراهيم بن
عيسى الطالقاني؛
قال: قلت
لعبدالله بن
المبارك: يا
أبا
عبدالرحمن!
الحديث الذي
جاء "إن من البر
بعد البر، أن
تصلي لأبويك
مع صلاتك،
وتصوم لهما مع
صومك" قال
فقال عبدالله:
يا أبا إسحاق
عمن هذا؟ قال
قلت له : هذا من
حديث شهاب بن
خراش.
فقال: ثقة.
عمن؟ قال قلت:
عن الحجاج بن
دينار. قال:
ثقة. عمن؟ قال
قلت: قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
قال: يا أبا
إسحاق! إن بين
الحجاج بن
دينار وبين
النبي صلى الله
عليه وسلم
مفاوز، تنقطع
فيها أعناق
المطي، ولكن
ليس في الصدقة
اختلاف وقال
محمد: سمعت
علي بن شقيق
يقول: سمعت
عبدالله بن
المبارك يقول
على رؤوس
الناس: دعوا
حديث عمرو بن
ثابت فإنه كان
يسب السلف.
[:-32-m-:] Bize Muhammed
b. Abdullah da tahdis etti. Bana el-Abbas b. Rizme tahdis etti.354 Dedi ki: Ben
Abdullah'ı şöyle derken dinledim: Bizlerle (hadis rivayet eden) şu kavim
arasında -isnadı kastederek ayaklar vardır. Muhammed
dedi ki: Ben Ebu İshak İbrahim b. İsa et-Talekanl'yi şöyle derken dinledim:
Abdullah b.
el-Mubarek'e: Ey Ebu Abdurrahman "iyilik üstüne iyilik sayılan ameller
arasında namazınla beraber anne baban için namaz kılman, orucunla beraber onlar
için oruç tutmandır" şeklindeki hadis (hakkında) ne dersin, dedim.
(Ebu İshak) dedi ki:
Abdullah sordu: Ey Ebu İshak, bu hadis kimden rivayet edilmektedir? Ben ona: Bu
Şihab b. Hiraş'ın rivayet ettiği bir hadistir. İbnu'l-Mubarek: O sika
birisidir, peki bu(nu) kimden rivayet ediyor, dedi. Ben: Haccac b. Dinar'dan
dedim. O: Sikadır, dedi. Sonra: Kimden dedi, ben: Rasulullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) buyurdu ki, dedim.
(İbnu'l-Mübarek) dedi
ki: Ey Ebu İshak, şüphesiz Haccac b. Dinar ile Nebi (sallallahu aleyhi ve
sellem) arasında öyle aşılmaz çöller (mesafeler) vardır ki, o mesafeleri kat
etmek isteyen bineklerin boyunları kopar; fakat sadaka hususunda görüş ayrılığı
yoktur.
Muhammed dedi ki: Ben
Ali b. Şakik'i şöyle derken dinledim: Ben Abdullah b. el-Mubarek'i herkesin
önünde şöyle derken dinledim: Amr b. Sabit'in (rivayet ettiği) hadis(ler)i terk
ediniz çünkü o selefe söverdi. (l/14b)
Sadece Müslim rivayet
etmiştir. Tuhfetu'I-Eşraf, 18487, 18923-18925
NEVEVİ ŞERHİ: "Bana el-Abbas b.
Ebu Rizme tahdis edip dedi ki: Abdullah'ı şöyle derken dinledim: ... Bizimle şu
kavim arasında ayaklar vardır." Senette geçen "Rizme" ismi
kesreli re sonra sakin bir ze, mim ve sonra he iledir. Sözü geçen Abdullah,
İbnu'l-Mübarek'tir.
Bu
söz şu demektir: Sahih bir senetle gelenin naklettiği rivayeti kabul ederiz, değilse
onu terk ederiz. Böylelikle hadisi canlı bir hayvana benzetmiş olmaktadır.
Canlı bir hayvan ayakları olmadan duramayacağı gibi, isnad olmadan da hadis
ayakta duramaz.
Bazı
asıl nüshalarda "Abbas b. Rizme" şeklindedir. Bazılarında da Abbas b.
Ebu Rizme'dir. Her ikisinin de açıklaması zordur. Buhari, Tarih'inde ve rical
isimlerine dair kitap telif etmiş birçok kimse de Abbas b. Rizme'den de, Abbas
b. Ebu Rizme'den de söz etmemektedirler. Onlar yalnızca Abdulaziz b. Ebu Rizme,
Ebu Muhammed el-Mervezi'den söz etmişlerdir. Bu da Abdullah b. el-Mubarek'ten
hadis dinlemiş olup, 206 yılı muharrem ayında vefat etmiştir. Ebu Rizme'nin adı
Gazavan'dır. Allah en iyi bilendir.
"Ebu
İshak et-Talekani" -fethalı lam harfi ile- dedi ki: Ben İbnu'l-Mübarek'e:
"Fakat sadaka hususunda görüş ayrılığı yoktur" sözleriyle anlatılan
bu olayın anlamı sahih bir isnad olmadan hadisin kabul edilemeyeceğidir.
"Aşılmaz
çöller" anlamını verdiğimiz kelime .......'in çoğuludur. Bu da Umran' dan
sudan uzak ve içinde helak olmaktan korkulan kurak arazi demektir. Böyle bir
yere mefaze (geçilip, kurtuluşa varılan) denilmesinin sebebi o bölgeden geçen
kimsenin esenliğe kavuşacağının iyi niyetle ümit edilmesinden dolayıdır.
Nitekim zehirli bir hayvan tarafından sokulmuş bir kimseye "selim /
sağlıklı" denilmesi de bundan dolayıdır. Böyle bir araziyi kat edip geçen
bir kimse fevz bulup, kurtulduğundan dolayı bu isim verildiği söylendiği gibi,
böyle bir yerden geçeni helak ettiği için bu isim verildiği de söylenmiştir.
Diğer
taraftan İbnu'l-Mubarek'in burada kullandığı bu ibare çok güzel bir istiaredir.
Çünkü adı geçen Haccac b. Dinar etbau't-tabiin'dendir. Kendisi ile Nebi
(s.a.v.) arasında bulunması mümkün olan en az ravi sayısı bir tabii ve bir
sahabi olmak üzere iki kişidir. Bundan dolayı her ikisi arasında aşılması zor
mesafeler bulunmaktadır ki bu da çok inkıta {kopukluk} demektir. "Sadaka
hakkında görüş ayrılığı yoktur" ifadesinin anlamı da şudur:
Bu
hadis delil olarak gösterilemez ama anne babasına iyilik yapmak isteyen bir
kimse onlar adına tasaddukta bulunsun çünkü sadakaının sevabı ölüye ulaşır ve
ondan yararlanır. Bu hususta Müslümanlar arasında görüş ayrılığı yoktur. Doğru
olan da budur.
Kadılar
kadısı, Şafii mezhebine mensup büyük fakih Ebu'l-Hasen el-Maverdi el-Basri'nin
el-Havı adlı eserinde bazı kelam bilginlerinden ölüye ölümünden sonra bir sevap
erişmez şeklinde naklettiği kanaat ise kesinlikle batıl ve yanlış olduğu açıkça
ortada olan, kitabın ve sünnetin naslarına, ümmetin icmaına muhalif bir
kanaattir. Bu sebeple ona iltifat dahi edilmez ve ona bakılmaz bile.
Namaz
ve oruca gelince, Şafii ve ilim adamlarının çoğunluğunun kabul ettiği kanaate
göre namaz ve orucun sevabı ölüye ulaşmaz. Orucun ölüye farz olmuş velisinin
yahut velisinin kendisine izin verdiği kimsenin onun adına o orucu kaza olarak
tutması hali müstesnadır. Bu hususta da Şafii'nin iki görüşü vardır. Ondan
gelen bu iki görüşten daha meşhuruna göre sahih olmayacağıdır. Mezhebine mensup
müteahhir muhakkiklere göre bu iki görüşün daha sahih olanı ise bu şekildeki
bir orucun sahih olacağıdır. Mesele yüce Allah'ın izniyle oruç bölümünde de
gelecektir.
Kur'an
okumaya gelince, Şafii mezhebinde meşhur olan görüş sevabının ölüye
ulaşmayacağıdır. Mezhebine mensup bazı ilim adamları Kur'an okumanın sevabının
ölüye ulaşacağı şeklindedir. İlim adamlarından bir topluluğun kanaatine göre
ise namaz, oruç, Kur'an okumak ve daha başka bütün ibadetlerin sevabı ölüye
ulaşır. Buhari'nin Sahihinde üzerinde adak bulunduğu halde ölen kimsenin durumu
babında şöyle denilmektedir: İbn Ömer üzerinde namaz borcu olduğu halde annesi
ölen kadına onun yerine namaz kılmasını emretmiştir.
el-Havi
müellifi Ata b. Ebu Rebah ve İshak b. Rahuye'den de ölü adına namaz kılmanın
caiz olduğunu söylediklerini nakletmektedir. Şeyh Ebu Sa'd Abdullah b. Muhammed
b. Hibetullah b. Ebu Asrun -ki mezhebimize mensup müteahhir alimlerdendir- el-İntisar adlı eserinde de bu görüşü tercih
etmiştir. Yine mezhebimize mensup alimlerden birisi olan İmam Ebu Muhammed el-Beğavi
de et-Tehzib adlı kitabında: Her bir namaz için bir mud buğdayı fakirlere
yemeleri için vermesi(nin sahih olacağı) uzak değildir ..
Doğrusu
bütün bu görüşler zayıftır ve bunların delilleri duaya, sadakaya ve hacca kıyas
yapmaktır, bu ibadetlerin ise ölüye ulaşacağı icma ile kabul edilmiştir.
Şafii'nin ve ona uygun kanaat belirtenlerin delili ise yüce Allah'ın:
"İnsan için çalıştığından başkası yoktur. " (Necm, 39) buyruğu ile
Nebi (sallallShu aleyhi ve sellem)'in: "Ademoğlu öldü mü şu üç husus
dışında ameli de kesilir: Sadaka-i cariye, kendisinden yararlanılan bir ilim ya
da kendisine dua edecek salih bir evlat. "
Şafii
mezhebine mensup ilim adamları ücretle (bedel) hac yapan kimsenin tavafın
sonunda kıldığı iki rekatın sevabının ücretle hac yaptırılan kimseye mi yoksa
ücretle hacca gönderen kimseye mi verileceği hususunda da ihtilaf etmişlerdir.
Allah en iyi bilendir.
Sözü
geçen Hiraş ise noktalı hı harfi kesrelidir. Bundan önceki fasıllarda Buhari ve
Müslim'in sahihlerinde noktasıı ha'lı bir ismin Rib'i'nin babası dışında
olmadığını söylemiş bulunmakta .
وحدثني
أبو بكر بن
النضر بن أبي
النضر. قال: حدثني
أبو النضر
هاشم بن
القاسم. حدثنا
أبو عقيل صاحب
بهية. قال: كنت
جالسا عند
القاسم بن
عبيدالله
ويحيى بن
سعيد. فقال
يحيى للقاسم:
يا أبا محمد!
إنه قبيح على
مثلك، عظيم أن
تسأل عن شئ من
أمر هذا
الدين، فلا
يوجد عندك منه
علم. ولا فرج.
أو علم ولا
مخرج.فقال له
القاسم: وعم
ذاك؟ قال:
لأنك ابن
إمامي هدى بن
أبي بكر وعمر.
قال يقول له
القاسم: أقبح
من ذاك عند من
عقل عن الله،
أن أقول بغير
علم. أو آخذ عن
غير ثقة. قال
فسكت فما
أجابه.
Sonradan
bab eklediği için 1’den başlıyor
[:-33-:] Bana Ebu
Bekr b. en-Nadr b. Ebu'n-Nadr da tahdis edip dedi ki: Bana Ebu'n-Nadr Haşim b.
el-Kasım tahdis edip dedi ki: Bize Buheyye'nin
öğrencisi Ebu Akil tahdis edip dedi ki:
Ben el-Kasım b. Ubeydullah
ve Yahya b. Said'in yanında oturuyardum. Yahya, Kasım'a: Ey Ebu Muhammed, bu
din ile ilgili herhangi bir hususta sana soru sorulup da ona dair senin bir
bilginin ve bir kurtuluş yolunun yahut bir bilgi ve bir çıkış yolunun
bulunmaması senin gibi birisi için gerçekten çok çirkin ve pek büyük bir
husustur.
Bunun üzerine Kasım ona:
Bu neden böyle olsun ki, dedi. O: Çünkü sen iki hidayet imamı olan Ebu Bekr ve
Ömer'in oğlusun, dedi. Bu sefer Kasım ona şu cevabı verdi: Allah'a yemin olsun
ki Allah'tan gelmiş hükümleri kavramış bir kimse nazarında benim bilgisizce bir
şey söylemem yahut güvenilmeyen bir kimseden (rivayet) almam bundan daha da
çirkindir. (Akil) dedi ki: (Yahya) bunun üzerine sustu ve ona herhangi bir
cevap vermedi.
Tek başına Müslim rivayet
etmiştir. Tuhfetu'I-Eşraf, 19201 ve 19533
NEVEVİ ŞERHİ: "Bana Ebu Bekr b.
en-Nadr b. Ebu'n-Nadr tahdis edip dedi ki: ... Ebu Akil tahdis etti." Asıl
nüshalarda bu şekilde yani: "Ebu Bekr b. en-Nadr b. Ebu'n-Nadr dedi ki:
Bana Ebu'n-Nadr tahdis etti" şeklindedir. Burada sözü geçen Ebu'n-Nadr
yine burada sözü geçen Ebu Bekr'in dedesidir. Çoğunlukla kullanılan ise Ebu
Bekr b. Ebu'n-Nadr ismidir. Ebu'n-Nadr'ın adı ise Haşim b. el-Kasım'dır.
Ebu'n-Nadr'ın lakabı da Kayser'dir. Burada "Ebu Bekr" onun künyesi
değil, adıdır, meşhur olan budur.
Abdullah
b. Ahmed ed-Oevraki ise: Adı Ahmed'dir derken, Hafız Ebu'l-Kasım b. Asakir:
Adının Muhammed olduğu söylenmiştir, demektedir.
Ebu
Akil isminde "ayn" harfi fethalıdır. Buheyye isminde ise be ve he
fethalı, ye şeddelidir. Bu müminlerin annesi Aişe (radıyallahu anha)'dan
rivayette bulunan bir kadındır. Ona Buheyye adını Aişe'nin verdiği de söylenir.
Bunu Ebu Ali el-Gassani "Takyidu'l-Mühmel" adlı eserinde
zikretmektedir. Buheyye'den ise onun azatlısı sözü geçen Ebu Akil rivayette
bulunmuştur. Onun da adı Yahya b. el-Mütevekkil ed-Darir el-Medeni'dir.
"el-Kufi" nispetli olduğu da söylenmiştir. Yahya b. Main, Ali b.
el-Medini, Amr b. Ali, Osman b. Said ed-Darimı ve İbn Ammar en-Nesai zayıf
olduğunu belirtmişlerdir. Bütün bunları Hatib Bağdadi, Tarih-u Bağdad adlı
eserinde sözü geçenlerin senetleriyle birlikte zikretmektedir. Eğer: Durumu bu
olduğuna göre Müslim nasıl olur da onun rivayetini almıştır denilecek olursa
buna iki şekilde cevap verilebilir: Birincisi Müslim nezdinde onun hangi
sebepten dolayı cerh edildiği açıklamalı olarak sabit olmamıştır. Cerh ise
açıklamalı olmadan kabul edilmez. İkincisi Müslim onun rivayetini asıl ve temel
bir maksat olarak zikretmeyerek bunu bundan önceki rivayetler lehine şahit göstermek
için zikretmiştir.
İlk
rivayette Kasım b. Ubeydullah'a: "Çünkü sen iki hidayet imamı Ebu Bekr ve
Ömer'in oğlusun" (r.anhuma) demesi (bundan sonra gelecek) ikinci
rivayette: "Halbuki sen iki hidayet imamının yani Ömer'in ve İbn Ömer
(r.a.)'in oğlusun" demesi arasında bir farklılık yoktur. Çünkü burada sözü
edilen Kasım aslında Ubeydullah b. Abdullah b. Ömer b. el-Hattab'ın oğludur.
Dolayısıyla her ikisinin (Ömer b. el-Hattab'ın da Abdullah b. Ömer'in de) oğlu
demektir. Kasım'ın annesi ise Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekr es-Sıddık
(radıyallahu anh)'ın kızı olan Um Abdullah'tır. Buna göre Ebu Bekr onun anne
tarafından büyük dedesi olur. Ömer de baba tarafından büyük dedesidir. İbn Ömer
ise baba tarafından asıl dedesidir. Allah hepsinden razı olsun.
وحدثني
بشر بن الحكم
العبدي. قال:
سمعت سفيان بن
عيينة يقول:
أخبروني عن
أبي عقل صاحب
بهية أن أبناء
لعبدالله بن
عمر سألوه عن
شيء لم يكن عنده
فيه علم. فقال
له يحيى بن
سعيد: والله
إني لأعظم أن
يكون مثلك،
وأنت ابن
إمامي الهدى.
يعني عمر وابن
عمر. تسأل عن
أمر ليس عندك
فيه علم. فقال:
أعظم من ذلك،
والله، عند الله،
وعند من عقل
عن الله، أن
أقول بغير
علم. أو أخبر
عن غير ثقة.
قال وشهدهما
أبو عقيل يحيى
بن المتوكل
حين قالا ذلك.
[:-34-:] Bana
Bişr b. Hakem el-Abdi de tahdis edip dedi ki: Süfyan b. Uyeyne'yi şöyle derken dinledim:
Bana Buheyye'nin öğrencisi Ebu Akil'den haber
verdiklerine göre
Abduııah b. Ömer'in bir
oğluna 358 hakkında bilgi sahibi olmadığı bir hususa dair soru sordular.
Bu sefer Yahya b. Said
ona: Allah'a yemin olsun ki senin gibi iki hidayet imamı -yani Ömer ve İbn
Ömer-'in oğlu olacak birisine herhangi bir hususa dair bir soru sorulup da
senin ona dair bir bilginin olmayışı bana pek büyük (ağır gelen) bir husus
geliyor, dedi. Bu sefer kendisi ona:
Vaııahi Allah nezdinde ve
Allah'tan gelen hükümleri akledip, bellemiş bir kimse nezdinde benim bilmeden
bir şey söylemem yahut sika (sağlam) olmayan birisinden bir haber nakletmem
bundan daha büyüktür.
(Süfyan) dedi ki: Her
ikisi (İbn Ömer ile Yahya b. Said'in) bu sözlerini birbirlerine söylediklerine
Ebu Akil Yahya b. el-Mütevekkil tanık olmuştur.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 19201 ve 10533
NEVEVİ ŞERHİ: Bu ikinci rivayette
Süfyan'ın "bana Ebu Akil'den haber verdiler" şeklindeki sözü hakkında
(1/91): Bu meçhul kimselerden bir rivayettir denilebilir. Bunun cevabı az önce
geçtiği üzere Müslim bunu mutabaat olmak ve şahit göstermek için zikretmiş
bulunmaktadır. Mutabaat ve şahit göstermek halinde ise hadis alimleri rivayeti
tek başına delil olmayan kimselerin rivayetini de zikrederler çünkü asıl
dayanak onlara değil, onlardan önceki ravileredir. Buna dair açıklama ise baş
taraftaki fasıııarda geçti. Allah en iyi bilendir.
وحدثنا
عمر بن علي،
أبو حفص. قال:
سمعت يحيى بن سعيد.
قال: سألت
سفيان الثوري
وشعبة ومالكا
وابن عيينة،
عن الرجل لا
يكون ثبتا في
الحديث.
فيأتيني
الرجل
فيسألني عنه.
قالوا: أخبر
عنه أنه ليس
بثبت.
[:-35-:] Bize Amr b. Ali Ebu Hafs da tahdis edip dedi
ki: Yahya b. Said'i şöyle derken dinledim: Süfyan es-Sevri'ye, Şube'ye, Malik'e
ve İbn Uyeyne'ye: Hadis rivayetinde sağlam olmayıp da bir başkası gelip onun
hakkında bana soru sorulan kişiye dair (ne diyeceğim) diye sordum. Hepsi
de: Sen onun hakkında onun mevsuk
(sağlam bir ravi) olmadığını bildir, dediler.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18762, 18775, 18803, 19248
وحدثنا
عبيدالله بن
سعيد. قال
سمعت النضر
يقول: سئل ابن
عون عن حديث
لشهر وهو قائم
على أسكفة
الباب. فقال:
إن شهرا
نزكوه. إن
شهرا نزكوه. قال مسلم
رحمه الله:
يقول: أخذته
ألسنة الناس. تكلموا
فيه.
[:-36-:] Bize Ubeydullah b. Said de tahdis edip dedi
ki: Ben Nadr b. Şumeyl'i şöyle derken dinledim: İbn Avn'a Şehr'in naklettiği
bir hadise dair soru soruldu, kendisi ise o sırada kapının eşiği üzerinde
ayakta duruyordu. Hemen: Şüphesiz Şehr'i tenkit etmişlerdir, şüphesiz Şehr'i
tenkit etmişlerdir dedi.
Müslim -Allah'ın rahmeti
üzerine olsun- dedi ki: Bununla o insanların diline düşmüştür, onun hakkında
konuşmuşlardır demek istiyor.
Diğer tahric: Tirmizi,
2697; Tuhfetu'l-Eşraf, 18921
NEVEVİ ŞERHİ: "İbn Avn'a Şehr'in
rivayet ettiği bir hadise dair soru soruldu .... demek istiyor"
ibarelerine gelince, İbn Avn pek üstün ve vera sahibi birisi olduğu ittifakla
kabul edilmiş, üstün ve değerli bir imamdır. Adı Abdullah b. Avn b. Artaban Ebu
Amr el-Basrl'dir. Ona kurranın yani alimlerin seyyidi (efendisi) denilirdi.
Menkıbeleri ve güzel halleri sayılamayacak kadar çoktur. "Kapı eşiği"
kapının üzerine basılıp geçilen alt eşiğidir. Hemzesi ve kaf harfi ötreli, fe
harfi de şeddelidir.
"Onu
tenkit etmişlerdir" ifadesi de fethalı nun ve ze iledir. Onu tenkit
etmişler, onu cerh edici mahiyette söz söylemişlerdir, demektir. Bu sözleri ile
sanki: Küçük mızrak olan neyzek ile onu dürtmüşlerdir, demek istemiş gibidir.
Sözünü ettiğim bu husustaki sahih ve meşhur rivayettir. Edebiyat, lugat ve
garip lafızlar bilginlerinden birisi olan el-Herevi "el-Ğarib" adlı
eserinde de bunu böylece zikretmiş bulunmaktadır. Kadi İyad da Müslim'in
ravilerinden bir çoğundan bu kelimeyi te ve re harfi ile "onu terk ettiler"
diye rivayet etmiş olduklarını belirtmektedir. Kadi bu rivayetin zayıf olduğunu
ifade ederek sahih olan bu kelimenin nun ve ze harfleriyle olduğudur demiş ve:
İfadelerin akışına daha uygun görünen de budur diye eklemiştir.
Kadi
İyad'dan başkaları ise: Te ile rivayet (onu terk ettiler anlamı) bir tashiftir.
Zaten Müslim'in yaptığı açıklama da bu rivayeti reddetmektedir. Ayrıca Şehr'in
metruk bir ravi olmayışı da bunun delilidir. Aksine selef imamlarının
büyüklerinden pek çoğu ya da çoğunluğu sika olduğunu söylemişlerdir. Onun sika
bir ravi olduğunu söyleyenler arasında Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Main ve
başkaları da vardır. Ahmed b. Hanbel: Onun rivayet ettiği hadisler ne kadar
güzeldir demiş ve onun sika olduğunu beyan etmiştir.
Ahmed
b. Abdullah el-İdi de: O tabiinden sika bir ravidir demiştir. İbn Ebi Hayseme,
Yahya b. Main'den o sika birisidir dediğini nakletmiş ve İbn Ebi Hayseme bundan
başkasını da sözkonusu etmemiştir. Ebu Zur' a: Bir sakıncası yoktur derken,
Tirmizi dedi ki: Muhammed -yani Buhari-: Şehr hadisi hasen birisidir deyip,
onun kavi bir ravi olduğuna değinmiştir. Ayrıca: Onun hakkında İbn Avn
konuşmuştur deyip, sonra da Hilal b. Ebu Zeyneb'ten, o Şehr'den diye rivayet
nakletmiştir. Yakub b. Şeybe de: Şehr sika birisidir demiştir. Salih b.
Muhammed ise Şehr'den Kufe, Basra ve Şam ahalisinden pek çok kimse rivayette
bulunmuş, onun yalan söylediğine vakıf olunmamıştır. O ibadete düşkün birisi
idi. Şu kadar var ki kendisinden başkasının kendisiyle ortak olarak nakletmemiş
olduğu bazı hadisler rivayet etmiştir. İşte ondan övgü ile söz eden bu
imamların sözleri bunlardır.
Onun
cerhine dair sözkonusu edilmiş beytu'l-mal' den bir kese almış olduğu iddiasına
gelince, muhakkik ilim adamları bunu sahih ve doğru bir şekilde
yorumlamışlardır. Ebu Hatim b. Hayyan'ın: O hac sırasında yol arkadaşından bir
heybe çaldı şeklindeki iddiası ise muhakkikler tarafından kabul edilmemiş,
aksine bunu reddetmişlerdir. Allah en iyi bilendir.
Tam
adı Şehr b. Havşeb olup, künyesi Ebu Said'dir. Ebu Abdullah, Ebu Abdurrahman ve
Bulcad olduğu da söylenir. Nispeti el-Eş'ari eş-Şami el-Himsi'dir. ed-Dimaşki
de söylenmiştir.
"Halkın
diline düşmüştür" ifadesindeki "...: Diller" lafzı bunu müzekker
kabul edenlerin kanaatine göre "lisan"in çoğuludur. Onu müennes kabul
edenlere göre ise bunun çoğulu "elsun" diye gelir. Bu açıklamayı da
İbn Kuteybe yapmıştır. Allah en iyi bilendir.
وحدثني
حجاج بن
الشاعر. حدثنا
شبابة. قال:
قال شعبة: وقد
لقيت شهرا فلم
أعتد به.
[:-37-:] Bana Haccac
b. eş-Şair de tahdis etti. Bana Şebabe tahdis edip dedi ki: Şube: Ben Şehr ile karşılaştım ve ona itibar etmedim, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf: 18804
NEVEVİ ŞERHİ: "Bize Haccac b.
eş-Şair tahdis etti. Bize (Burası müslimde -Bana- Minhac'da -Bize) Şebabe tahdis
etti." Bu Haccac b. Yusuf b. Haccac es-Sekafi, Ebu Muhammed
el-Bağdadi'dir. Babası Yusuf şair birisi idi, Ebu Nevvas ile arkadaşlığı
olmuştur. Burada sözü geçen Haccac'ın ismi zulmüyle ve kan dökücülüğü ile
meşhur zalim vali Ebu Muhammed künyeli el-Haccac b. Yusuf b. Hakem
es-Sekafi'nin ismine muvafıktır. Kendisinin, babasının ismi, künyesi ve nesebi
birbirine muvafık olmakla birlikte dedesi yaşadığı çağı, adaleti ve güzel
yaşayışı itibariyle de ondan ayrılmaktadır.
"Şebabe"ye
gelince, adı Şebabe b. Sevvar Ebu Amr künyesi ve Fezarelilerin azatlısı
el-Fezari el-Medaini'dir. Adının Mervan olup, Şebabe'nin bir lakap olduğu da
söylenmiştir. (1/93)
وحدثني
محمد بن
عبدالله بن
قهزاذ، من أهل
مرو. قال:
أخبرني علي بن
حسين بن واقد.
قال: قال
عبدالله بن
المبارك: قلت
لسفيان
الثوري: إن
عباد بن كثير
من تعرف حاله.
وإذا حدث جاء
بأمر عظيم. فترى
أن أقول
للناس: لا
تأخذوا عنه؟
قال سفيان:
بلى. قال
عبدالله:
فكنت، إذا كنت
في مجلس ذكر فيه
عباد، أثنيت
عليه في دينه،
وأقول: لا
تأخذوا عنه.
[:-38-:] Bana
Merv ahalisinden Muhammed b. Abdullah b. Kuhzaz da tahdis etti. Bana Ali b.
Huseyn b. Vakid haber verip dedi ki: Abdullah
b. el-Mübarek dedi ki: Süfyan es-Sevri'ye dedim ki:
Abbad b. Kesir durumunu bildiğin
bir kimsedir. O hadis naklettiği zaman olmadık şeyler söyler. Benim insanlara
ondan hadis almayın dememi uygun görür müsün?
Süfyan: Evet, dedi.
Abdullah dedi ki: Ben de bir mecliste bulunduğumda eğer Abbad'dan söz edilecek
olursa dinine bağlılığı hususunda ondan övgüyle söz eder ve: Ondan (hadis)
almayın, derdim.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18763, 18805, 18926
NEVEVİ ŞERHİ : "Abbad b. Kesir
durumunu bildiğin birisidir." Sen onun zayıf olduğunu biliyorsun demektir.
وقال
محمد: حدثنا
عبدالله بن
عثمان. قال،
قال أبي، قال
عبدالله بن
المبارك:
انتهيت إلى
شعبة. فقال:
هذا عباد بن
كثير فاحذروه.
[:-38-m-:] Bize
Muhammed tahdis etti, bize Abdullah b. Osman tahdis edip dedi ki: Babam dedi
ki: Abdullah b. el-Mubarek dedi ki: Şube'nin
yanına gittim. (Bana) bu Abbad b. Kesir'den kendinizi koruyunuz, dedi.
وحدثني
الفضل بن سهل
قال: سألت
معلى الرازي
عن محمد بن
سعيد، الذي
روى عنه عباد.
فأخبرني عن عيسى
بن يونس؛ قال:
كنت على بابه
وسفيان عنده. فلما
خرج سألته
عنه، فأخبرني
أنه كذاب.
[:-39-:] Bana
el-Fadl (1/16a) b. Sehl de tahdis edip dedi ki: Mualla
er-Razi'ye kendisinden Abbad b. Kesir'in rivayette bulunduğu Muhammed b. Said
hakkında sordum. O bana İsa b. Yunus'tan şöyle dediğini haber verdi:
Ben kapısında
duruyordum. Süfyan da yanımda idi. Dışarı çıkınca ona onu (Muhammed b. Said'i)
sordum, bana onun bir yalancı olduğunu haber verdi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18764
وحدثني
محمد بن أبي
عتاب. قال:
حدثني عفان،
عن محمد بن
يحيى بن سعيد
القطان، عن
أبيه، قال: لم
نر الصالحين
في شئ أكذب
منهم في
الحديث. قال ابن
أبي عتاب:
فلقيت أنا
محمد بن يحيى
بن سعيد
القطان،
فسألته عنه.
فقال عن أبيه:
لم تر أهل
الخير في شئ،
أكذب منهم في
الحديث.قال
مسلم: يقول:
يجري الكذب
على لسانهم
ولا يتعمدون
الكذب.
[:-40-:] Bana Muhammed
b. Ebu Attar da tahdis edip dedi ki: Bana Affan, Muhammed b. Yahya b. Said el-Kattan'dan tahdis etti. O
babasından şöyle dediğini nakletti:
Bizler salih kimselerin
hadiste olduğundan çok herhangi bir hususta yalan söylediklerini görmedik.
İbn Ebi Attab dedi
ki: Muhammed b. Yahya b. Said el-Kattan
ile karşılaştım. Kendisine bunu sordum, o da babasından naklen şöyle dedi:
Sen hayır ehli
kimselerin hadiste olduğundan çok herhangi bir hususta yalan söylediklerini
görmüş değilsin.
Müslim dedi ki: Bu
sözleriyle kasti olarak yalan söylemedikleri halde dillerinden bu şekilde yalan
(yanlış) sözler çıkar, demek istemektedir.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18616, 19098
NEVEVİ ŞERHİ : Yahya b. Said'in:
"Biz salih kimselerin hadiste olduğundan çok herhangi bir hususta yalan
söylediklerini görmedik" sözü diğer rivayette "görmüş değilsin"
şeklindedir. Biz de bu şekilde birinci yerde nun ile (birinci çoğul şahıs)
olarak, ikincisinde ise te ile (ikinci tekil şahıs olarak) kaydetmiş bulunmaktayız.
Bu sözün anlamı Müslim'in dediği gibidir. Onlar böyle bir şeyi kastetmeksizin
dillerinden yalan çıkıverir çünkü onlar hadis ilmiyle uğraşanların bu
mesleğinin incelikleriyle uğraşmamışlardır. Bundan dolayı rivayetlerinde hata
meydana gelmekle birlikte bunu bilemezler. Yalanı gördükleri halde yalan
olduğunu da bilmezler. Bizler daha önce hak ehlinin benimsediği kanaatin
yalanın herhangi bir şey hakkında gerçek durumundan farklı bir şekilde haber
vermek olduğunu, kasten yanılarak yahut yanlışlık yaparak söylenmesinin durumu
etkilemeyeceğini kaydetmiş bulunmaktayız.
"Sonra
Muhammed b. Yahya b. Said el-Kattan ile karşılaştım" ibaresinde
"el-Kattan" Yahya'nın niteliğidir. Muhammed'in niteliği olarak nasb
ile okunmaz. Allah en iyi bilendir.
حدثني
الفضل بن سهل.
قال: حدثنا
يزيد بن
هارون. قال:
أخبرني
الخليفة بن
موسى. قال:
دخلت على غالب
بن عبيدالله.
فجعل يملي
علي: حدثني
مكحول. حدثني
مكحول. فأخذه
البول فقام
فنظرت في
الكراسة فإذا
فيها حدثني
أبان، عن أنس،
وأبان عن
فلان، فتركته
وقمت.
قال:
وسمعت الحسن
بن علي
الحلواني
يقول: رأيت في
كتاب عفان
حديث هشام أبي
المقداد،
حديث عمر بن
عبدالعزيز.
قال هشام:
حدثني رجل
يقال له يحيى
بن فلان، عن
محمد بن كعب
قال قلت
لعفان: إنهم
يقولون: هشام
سمعه عن محمد
بن كعب. فقال:
إنما ابتلي من
قبل هذا الحديث.
كان يقول:
حدثني يحيى عن
محمد. ثم
ادعى، بعد،
أنه سمع عن
محمد.
[:-41-:] Bana
el-Fadl b. Sehl tahdis etti, bize Yezid b. Harun tahdis etti. Bana Halife b. Musa haber verip dedi ki:
Ğalib b. Ubeydullah'ın
yanına girdim. Bana Mekhul tahdis etti, bana Mekhul tahdis etti deyip, bana imla
ettirmeye (bana yazdırmaya) başladı. Derken küçük abdesti kendisini
sıkıştırınca kalktı. Ben de deftere baktım. Defterde: Bana Eban, Enes'ten
tahdis etti. Eban da filandan tahdis etti diye yazdığını görünce onu terk edip
kalkıp gittim.
(el-Fadl b. el-Hasen
devamla) dedi ki: el-Hasan b. Ali el-Hulvanl'yi şöyle derken dinledim: Affan'ın
kitabında Hişam b. Ebu'l-Mikdam'ın (rivayet ettiği) hadis(ler)i gördüm. Orada
Ömer b. Abdulaziz'in rivayet ettiği hadisler vardı. Hişam dedi ki:
Bana Yahya b. Fulan adında
bir adam Muhammed b. Ka'b'dan şöyle dediğini tahdis etti: Affan'a şöyle dedim:
Onlar bu hadisi Hişam'ın Muhammed b. Ka'b'dan dinlediğini söylüyorlar. (Affan):
Zaten başına gelen bela
bu hadisten dolayı gelmiştir. O (önceleri) bana Yahya, Muhammed'den tahdis etti
derken, daha sonraları bunu kendisinin Muhammed' den dinlemiş olduğunu iddia
etti dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18616, 19098
NEVEVİ ŞERHİ : "Küçük abdesti
onu sıkıştırınca kalktı. Ben de deftere baktım, orada bana Eban, Enes'ten
tahdis etti, yazıyordu." Buradaki "küçük abdesti onu sıkıştırdı"
ifadesi onu sıkıştırdı, rahatsız etti ve abdestini bozmak gereğini duydu
demektir. Defter (kurrase)'nin ne demek olduğu bilinen bir husustur. Ebu Cafer
en-Nehhas "Sinaatu'l-Kitab" adlı eserinde şöyle diyor: Defter
(kurrase)'in anlamı biri diğerine eklenmiş yazılı yapraklar ve biri diğeri
üzerine yapıştırılmış yapraklar demektir. Bu da rüzgar bazı kalıntılara toprağı
getirip, yapıştırdığı takdirde kullanılan: .... tabirlerinden alınmıştır.
(Nehhas devamla) dedi ki: Halil dedi ki: Kurrase koyunların pisliklerinin üst
üste yığılmaları tabirlerinden alınmıştır. Bu da koyunların bir yerde zaman
zaman çiş yapmaları neticesinde üst üste yığınlaşıp, sertleşmeleri halini
anlatır (kerme).
Kadılar
kadısı Maverdi dedi ki: Kürsinin asıl anlamı ilimdir. Bundan dolayı üzerinde
ilmin yazılı olduğu sahifeye kurrase denilir. Allah en iyi bilendir.
"Eban"
ismi hususunda Arap dilbilginlerinin birisi munsanf, diğeri munsarıf olmadığı
şeklinde iki görüşleri vardır. Onu munsarıf kabul etmeyenler bu ismi mazi bir
fiil olarak değerlendirirler, hemzeyi de zaid kabul ederler. Böylelikle fiilin
vezni "efale" olur. Onu munsarıf kabul edenler ise hemzeyi asıl kabul
ederler. Bu durumda vezni "fe'al" olur. Munsarıf olması sahih
olandır. İmam Muhammed b. Cafer'in "Camiu'l-luga" adlı eserindeki
tercihi ile İmam Ebu Muhammed es-Seyyid el-Batlayusi'nin tercihi de budur.
"el-Hasan
b. Ali el-Hulvani'yi şöyle derken dinledim ... Daha sonra da bunu Muhammed'den
dinlediğini iddia etti." Bu ibarelerdeki "Ömer ... 'in hadisi"
anlamındaki kelimelerin başındaki "hadis" lafzının irabında hem nasb
hem ref mümkündür. Merfu okunursa o takdirde onun Ömer (b. Abdulaziz'in) hadisi
olduğunu gördüm demek olur. Nasb okunması halinde biri "Hişam'ın
hadisi" ibaresinden bedel, diğeri ise yani takdiri üzere mansub okunması
sözkonusu olur.
Hişam
dedi ki: "Bana bir adam tahdis etti ... " İşte bu onun Affan'ın
kitabında yazılı olduğunu gördüğü hadisi açıklamaktadır. Burada sözü geçen Hişam,
Hişam b. Ziyad el-Umevi'dir. Umeyye oğullarının azatlısı olup, Basralı' dır,
hadis imamları zayıf olduğunu kabul etmişlerdir.
Burada
şimdi dikkat çekeceğimiz, bundan sonra da inşallah kendisine atıfta
bulunacağımız bir kaide vardır. O da şudur: Affan -Allah'ın rahmeti üzerine
olsun- dedi ki: Hişam'ın başına bela geldi, ifadesinden kasıt onun bu hadisten
ötürü zayıf olduğunu söylemiş olmalarıdır. Çünkü o: Bana Yahya, Muhammed'den
tahdis etti derken daha sonraları bu hadisi kendisinin bizzat Muhammed' den
dinlediğini iddia etti, demiştir, ama sadece bu kadarı ravinin zayıf olmasını
gerektirmez çünkü bu ifadede yalan söylediğini açıkça ortaya koymamaktadır
çünkü onun bu hadisi Muhammed' den dinlemiş sonra da bunu unutmuş olması
ihtimali vardır. Bundan dolayı bu hadisi Yahya' dan, o Muhammed' den diye
nakletmiştir. Sonra da kendisinin bunu Muhammed' den dinlemiş olduğunu
hatırlayınca doğrudan onu Muhammed' den rivayet etmeye geçmiştir fakat bu
karinelere birtakım hususlar daha eklenmiş bulunmaktadır ki bu ilmin
mütehassısları ve bu alanda oldukça maharetli ileri gitmiş ve ravilerin
hallerinin inceliklerini bilen öne geçmiş alimleri tarafından bu hadisi
Muhammed' den dinlemediğini gerektiren hususları tespit etmişlerdir. İşte onlar
açısından bu açık deliller ortaya çıkınca onlar da (onun hakkında) bu hükmü
vermişlerdir.
Bundan
sonra cerh'e dair imamların buna benzer daha çok sayıda açıklamaları
gelecektir. Bu açıklamaların hepsi hakkında burada söylediklerimiz
söylenebilir. Allah en iyi bilendir.
حدثني
محمد بن
عبدالله بن
قهزاذ. قال:
سمعت عبدالله
بن عثمان بن
جبلة يقول:
قلت لعبدالله
بن المبارك:
من هذا الرجل
الذي رويت عنه
حديث عبدالله
بن عمرو "يوم
الفطر يوم
الجوائز" قال:
سليمان بن
الحجاج. انظر
ما وضعت في
يدك منه.
قال:
ابن قهزاذ.
وسمعت وهب بن
زمعة يذكر عن
سفيان بن
عبدالملك.
قال: قال
عبدالله،
يعني ابن المبارك:
رأيت روح بن
غطيف، صاحب
الدم قدر الدرهم،
وجلست إليه
مجلسا. فجعلت
أستحيي من
أصحابي أن
يروني جالسا
معه. كره
حديثه.
[:-42-:] Bana
Muhammed b. Abdullah b. Kuhzaz tahdis edip dedi ki: Abdullah b. Osman b. Cebele'yi şöyle derken dinledim:
Abdullah b.
el-Mubarek'e, Abdullah b. Amr'ın rivayeti olan: "Fitr (ramazan bayramı
birinci) günü mükafatlar günüdür" şeklindeki hadisini kendisinden rivayet ettiğin
ravi kimdir, dedim. O: Süleyman b. Haccac'dır. Ondan neler elde edebileceğine
bak, dedi.
İbn Kuhzaz dedi ki: Ben
Vehb b. (1/17a) Zem'a'yı da Süfyan b. Abdulmelik'ten şöyle dediğini zikrederken
dinledim: Abdullah -yani ibn el-Mubarek- dedi ki: Ben dirhem miktarı kan ile
ilgili hadisin ravisi olan Ravh b. Gutayf'ı gördüm ve bir mecliste onun yanında
oturdum ama arkadaşlarım da onun rivayet ettiği hadislerden hoşlanılmadığından
dolayı beni onunla birlikte otururken görürler diye utanmaya da başladım.
Sadece Müslim rivayet
etmiştir. Tuhfetu'l-Eşraf, 18927, 18928
NEVEVİ ŞERHİ : "Bize Muhammed b.
Abdullah b. Kuhzaz tahdis edip dedi ki. .. utanmaya da başladım."
Kuhzaz
isminin (1/96) nasıl okunacağına dair bilgiler daha önce geçti.
Abdullah
b. Osman b. Cebele ise Abdan lakaplıdır. Buna dair açıklama da önceden geçti.
Cebele isminde cim harfi fethalıdır. "Ramazan bayramı birinci günü
mükafatlar günüdür" hadisine gelince, bu şu şekilde rivayet edilen bir
hadistir: "Ramazan bayramı birinci gününde melekler yol ağızlarında oturur
ve şöyle seslenider:
Ey
Müslümanlar topluluğu, hayrı emreden ve hayra karşı çok büyük mükafat veren pek
rahim bir Rabbin rahmetine sabah erkenden koşunuz. Size verdiği emir üzerine
oruç tuttunuz, Rabbinize itaat ettiniz. Haydi mükafatlarınızl alınız. Bayram
namazını kıldıktan sonra da semadan bir münadi: Evlerinize hidayet bağışlanmış
bulunuyor diye nida eder. İşte o güne de mükafatlar günü, denilir."
Biz
bu hadisi Hafız Ebu Muhammed b. Asakir ed-Dimaşki (rahimehullah)'ın tasnif
ettiği "el-Musteksa fi Fedaili'l-Mescidi'l-Aksa" adlı eserinde
rivayet etmiş bulunmaktayız. Mükafat1ar (anlamındaki cevaiz)
"caize"in çoğulu olup, bağış ve bahşiş demektir.
"Neler
elde edebileceğine bak" ifadesinde bizler fiili muhatap olarak
harekeledik. Ötreli olarak harekelenmesinin önünde de bir engel yoktur. (O
takdirde anlamı: Eline neler koyduğuma bir bak anlamında olur). Bu ise Süleyman
b. el-Haccac'a bir medh ve bir övgüdür.
"Zem'a"
isminde mim sakin de, fethalı da okunabilir. "Gutayf" ismi ise ötreli
gayn' dan sonra gelen fethalı bir ta ile okunur, doğrusu budur. Kadı Iyaz ise
hocalarının çoğundan bu ismi dat harfi ile "Gudayf" diye rivayet
ettiklerini naklettikten sonra bu bir hatadır demiştir. Buhari de Tarih'inde o
hadisi münker birisidir demiştir.
"Dirhem
miktarı kan ile ilgili hadisin ravisi" Bu sözleri ile burada adı geçen
Ravh'ın ez-Zühri'den, onun Ebu Seleme'den, onun Ebu Hureyre'den merfu olarak
rivayet etmiş olduğu hadis ile niteleyip, tanıtmak istemektedir. Bu da
"namaz dirhem miktarından dolayı -yani bu miktardaki bir kandan dolayı-
iade edilir" hadisidir. Bu hadisi Buhari Tarih'inde zikretmiş olmakla
birlikte hadis illimlerine göre asılsız ve batı/dır. Allah en iyi bilendir.
"Haya
etmek, utanmak" ile ilgili olarak yüce Allah'ın izniyle hayanın, utanmanın
gerçek anlamı ve açıklaması iman bölümünde ilgili babında gelecektir .
حدثني
ابن قهزاذ
قال: سمعت
وهبا يقول عن
سفيان، عن ابن
المبارك؛ قال:
بقية
صدوق اللسان.
ولكنه يأخذ
عمن أقبل
وأدبر.
[:-43-:] Bana
yine İbn Kuhzaz tahdis- edip dedi ki: Ben Vehb'i Süfyan'dan diye naklederken
dinledim. O Abdullah b.
el-Mubarek'ten şöyle dediğini nakletti: Bakiyye doğru dilli (sözü doğru) birisi
olmakla birlikte her gelen gidenden hadis alır.
Yalnız Müslim rivayet etmiştir;
Tuhfetu'l-Eşraf, 18929
NEVEVİ ŞERHİ : "Her giden
gelenden (hadis) alır." Yani sika ravilerden de, zayıflardan da hadis
rivayet eder demektir. (1197)
حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
جرير، عن
مغيرة، عن
الشعبي؛ قال:
حدثني الحارث
الأعور
الهمداني،
وكان كذابا.
[:-44-:] Bize Kuteybe b. Said tahdis etti. Bize Cerir,
Muğire'den tahdis etti. O Şa'bi'den şöyle dediğini nakletti. Bana Haris
el-.A'ver el-Hemdani tahdis etti. O çok yalancı birisi idi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18870
NEVEVİ ŞERHİ : "Şa'bl' den dedi
ki: Bana Haris el-.A'ver el-Hemdani tahdis etti." el-Hemdani nispetinde
mim sakindir. "Şa'bi" isminde şın harfi fethalıdır. Adı Amir b.
Şerahil'dir. b. Şurahbil olduğu da söylenmiş ise meşhur olan birincisidir. Kendisi
Hemdan'ın bir kolu olan "Şa'b"e mensuptur. Ömer b. el-Hattab
(radıyallahu anh)' ın halifeliğinin altıncı yılında doğmuştur. Şa'bi tefsir,
hadis, fıkıh, meğazi ve ibadeti kendisinde toplamış pek büyük, pek üstün bir
imam idi. Hasan(-ı Basri) dedi ki: İlmi pek çok, hilmi pek büyük, teslimiyeti
pek eski ve İslam'da önemli bir yere sahip bir kişi idi.
Haris
el-.A'ver'e gelince, onun adı Haris b. Abdullah'tır. Haris b. Ubeyd olduğu da
söylenmiştir. Künyesi Ebu'z-Zuheyr olup Kufelidir. Zayıf olduğu ittifakla kabul
edilmiştir.
حدثنا
أبو عامر،
عبدالله بن
براد الأشعري.
حدثنا أبو
أسامة، عن
مفضل، عن
مغيرة؛ قال:
سمعت الشعبي
يقول: حدثني
الحارث
الأعور، وهو
يشهد أنه أحد
الكاذبين.
[:-45-:] Bize Ebu
Amir Abdullah b. Berrad el-Eş'ari de tahdis edip dedi ki: Bize Ebu Usame, Mufaddal'dan
tahdis etti. O Muğire'den şöyle dediğini nakletti: Ben Şa'bi'yi şöyle derken dinledim (1/17b): Bana Haris
el-A'ver -halbuki yalancılardan birisi olduğuna kendisi de şahitlik ediyordu-
tahdis etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18870
NEVEVİ ŞERHİ : "Bize Ebu Amir
Abdullah b. Berrad el-Eş'ari de tahdis edip dedi ki ... şahitlik ediyordu"
rivayetinin isnadmdaki ravilerin hepsi Kufelidir. Berrad fethalı bir be' den
sonra şeddeli bir ra sonra bir elif sonra da bir dal ile yazılır. Adı Abdullah
b. Berrad b. Yusuf b. Ebu Burde b. Ebu Musa el-Eş'ari el-Kufi'dir.
Ebu
Usame'nin adı ise Hammad b. Usame b. Yezid el-Kuraşi'dir. Kureyşlilerin
azatlısıdır. Kufeli, hafız, zapt, itkan sahibi ve abid birisidir.
Mufaddal
ise b. Muhelhil Ebu Abdurrahman es-Sa'dı el-Kufı'dir. Hafız, zapt sahibi, itkan
sahibi ve abid birisidir. Muğire b. Miksem, Ebu Hişam edDabbı el-Kufı'ye
gelince "Muğire" ismindeki mim'in hem ötreli, hem kesreli
okunabileceğine dair açıklama daha önce geçmişti.
"Halbuki
o ... şahitlik ediyordu" sözündeki zamir Şa'bı'ye aittir. Bu sözü söyleyen
kişi ise Muğire'nin kendisidir. Allah en iyi bilendir.
حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
جرير، عن
مغيرة، عن
إبراهيم؛ قال:
قال علقمة:
قرأت القرآن
في سنتين.
فقال الحارث:
القرآن هين.
الوحي أشد.
[:-46-:] Bize
Kuteybe b. Said tahdis etti. Bize Cerir, Muğire'den tahdis etti. O İbrahim'den
şöyle dediğini nakletti: Alkame:
Ben Kur'an'ı iki senede
okudum, dedi. Bunun üzerine Haris: Kur'an kolaydır, vahiy daha zordur, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, ...
وحدثني
حجاج بن
الشاعر. حدثنا
أحمد، يعني
ابن يونس.
حدثنا زائدة
عن الأعمش، عن
إبراهيم؛ أن الحارث
قال: تعلمت
القرآن في
ثلاث سنين
والوحي في
سنتين. أو قال:
الوحي في ثلاث
سنين. والقرآن
في سنتين.
[:-47-:] Bize
Haccac b. eş-Şair tahdis etti. Bize Ahmed b. Yunus tahdis etti. Bize Zaide,
A'meş'ten tahdis etti. O İbrahim'den rivayet ettiğine göre, Haris:
Kur'an'ı üç senede,
vahyi de iki senede öğrendim dedi ya da: Vahyi üç senede, Kur'an'ı iki senede
(öğrendim)- dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18399
NEVEVİ ŞERHİ : Haris'in: "Vahyi
iki yahut üç senede öğrendim." Diğer rivayette: "Kur'an kolaydır,
vahiy daha zordur" şeklindeki ifadelerini Müslim, Haris'in karşı çıkılan
ve dolayısıyla cerh edildiği kötü mezhebinden dolayı ve Şiilikteki aşırılığı ve
yalancılığından ötürü tenkit edilmesine sebep olan hususlar arasında zikretmiş
bulunmaktadır. Kadı Iyaz -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- dedi ki:
Bunun
sözlerinin en hafiflerinden olacağını ümit ederim çünkü bunun doğru olma
ihtimali vardır. Bazıları buradaki vahyi yazmak ve hattı öğrenmek diye
yorumlamışlardır. Bu açıklamayı Hattabi yapmıştır. Nitekim yazı yazdığı zaman
"evha" ile "veha" fiilleri kullanılır. Buna göre bu hususta
Haris'e itiraz sözkonusu değildir. Ona yapılacak itiraz başka hususlar
dolayısıyladır. Kadı (Iyaz) dedi ki: Ama onun çirkin mezhebi ve Şiilikteki
aşırılığı, Şiilerin Ali (radıyaIlahu anh)'a vasiyette bulunulduğu iddiaları
Nebi (saIlaIlahu aleyhi ve sellem)'in ona vahiyden gizlice bir şeyler söylemiş
olduğu, başkasına bildirmediği gayb bilgisini ona bildirdiği şeklindeki asılsız
iddiaları sebebiyle bu hususta Haris hakkında da kötü zan beslemeye sebep olmuş
ve bu sözleri de bu şekilde değerlendirilmiştir. Belki de bu sözleri söyleyen
kişi Haris' den olmadık münker bir anlamı kastettiğini anlamış da olabilir.
Allah en iyi bilendir.
وحدثني
حجاج. قال:
حدثني أحمد،
وهو ابن يونس.
حدثنا زائدة،
عن منصور
والمغيرة،
عن إبراهيم؛
أن الحارث
اتهم.
[:-48-:] Bana Haccac
da tahdis edip dedi ki: Bana Ahmed b. Yunus tahdis etti. Bize Zaide, Mansur'dan ve Muğire' den tahdis etti. İkisi İbrahim'den
rivayet ettiklerine göre Haris itham edilmiş birisidir.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 18397
NEVEVİ ŞERHİ : "Bize Zaide,
Mansur ve Muğire' den tahdis etti. O İbrahim' den" Burada Muğire de
Mansur'a atfedilmiş mecrur bir isimdir.
وحدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
جرير، عن حمزة
الزيات. قال:
سمع مرة
الهمداني من
الحارث شيئا.
فقال له: اقعد
بالباب. قال،
فدخل مرة وأخذ
سيفه. قال،
وأحس الحارث
بالشر، فذهب.
[:-49-:] Bize
Kuteybe b. Said de tahdis etti. Bize Cerir, Hamza ez-Zeyyad'dan şöyle dediğini
tahdis etti: Murre el-Hemdani,
Haris'ten bir şeyler dinledi. Ona: Kapıda otur dedi. (Hamza) dedi ki: Murre
içeri girip, kılıcını aldı. Haris işin kötüye varacağını anladığından çekip
gitti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 18597, 19429
NEVEVİ ŞERHİ : "Haris işin
kötüye varacağını anlad!." Bizler tahkik edilmiş asıllardan
"ehasse" şeklinde zapt etmiş bulunmaktayız. Pek çok asıl nüshada ya
da çoğunlukta elifsiz olarak "hasse" şeklinde yazılmıştır. Bunların
ikisi ayrı birer söyleyiştir ama hemzeli söyleyiş daha fasih ve daha meşhurdur.
Kur'an-ı azimuşşan'da bunu kullanmıştır. [Bk. AI-i İmran, 52] Cevheri ve başkaları
dedi ki: Bu fiilin hemzeli ve hemzesiz kullanışı aynı anlamda bildi ve kesin
bildi anlamında iki ayrı söyleyiştir. Fukahanın ve usul alimlerinin hasse (duyu
organı) ve elhavassu'l-hams (beş duyu) ifadeleri ise daha az kullanılan
elif'siz "hasse"e göre sahihtir. Bu fiilin elifsiz olarak
kullanılması çoğunlukla öldürmek anlamındadır.
وحدثني
عبيدالله بن
سعيد. حدثنا
عبدالرحمن، يعني
ابن المهدي.
حدثنا حماد بن
زيد، عن ابن عون؛
قال: قال لنا
إبراهيم:
إياكم
والمغيرة بن سعيد،
وأبا
عبدالرحيم.
فإنهما
كذابان.
[:-50-:] Bize
Ubeydullah b. Said tahdis etti. Bize Abdurrahman -yani ibni Mehdi- tahdis etti.
Bize Hammad b. Zeyd, İbn Avn'dan şöyle dediğini tahdis etti. Bize İbrahim: el-Muğire b. Said ile Ebu Abdurrahim' den
kendinizi iyi kollayınız çünkü her ikisi de yalancıdır, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 18388
NEVEVİ ŞERHİ : "el-Muğire b.
Said ve Ebu Abdurrahim'den kendinizi kollayınız. Her ikisi de yalancıdır" uyarısında
sözkonusu edilen el-Muğire b. Said ile ilgili (1/99) Nesai, Kitabu' d-duafa
adlı eserinde o Kufeli bir deccal (yalancı}dır. Nübüwet iddiasında bulunduğu
için en-Nehai zamanında ateşte yakılmışhr, demektedir.
Ebu
Abdurrahim'e gelince, onun kıssacı, Kufeli Şakik ed-Oabbı olduğu söylendiği
gibi Seleme b. Abdurrahman en-Nehai olduğu da söylenmiştir. Her ikisinin de
künyesi Ebu Abdurrahim olup, ikisi de zayıftırlar. Yüce Allah'ın izniyle
yakında her ikisi de sözkonusu edilecektir.
حدثنا
أبو كامل الجحدري.
حدثنا حماد،
وهو ابن زيد.
قال: حدثنا عاصم.
قال: كنا نأتي
أبا
عبدالرحمن
السلمي ونحن
غلمة أيفاع.
فكان يقول
لنا: لا
تجالسوا
القصاص غير
أبي الأحوص.
وإياكم
وشقيقا. قال
وكان شقيق هذا
يرى رأي
الخوارج. وليس
بأبي وائل.
[:-51-:] Bana Ebu
Kamil el-Cahderi de tahdis etti. Bize Hammad -b. Zeyd- tahdis edip dedi ki: Bize Asım tahdis edip dedi ki:
Bizler yetişkin gençler
iken Ebu Abdurrahman es-Sülemi'nin yanına giderdik. O bize: Ebu'l-Ahvas dışında
kıssacılarla oturup kalkmayınız. Şakik' den de aman uzak durunuz derdi. (Asım)
dedi ki: Bu Şakik ise Haricilerin kanaatine sahip idi ama Ebu Vail (künyeli
olan) değildir.
Yalnız Müs\im rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18897
NEVEVİ ŞERHİ : "Bana Ebu Kamil
el-Cahderı tahdis etti." el-Cahderi fethalı cim' den sonra sakin bir ha ve
sonra da fethalı bir dal ile yazılır.
Ebu
Kamil'in adı Fudayl b. Huseyn -her iki isim de küçültme ismidirb. Talha
el-Basri' dir. Ebu Said es-Sem'anı: Bu Cahder adındaki bir adama mensuptur
demiştir.
"Biz
yetişkin gençler iken ... künyesi Ebu Vail olan değildir. Ebu Abdurrahman
es-Sülemi'nin adı Abdullah b. Habib b. -re ötreli, be fethalı, ye şeddeli ve
kesreli, sonu da he (yuvarlak te) ile- Rubeyyia'dır. Kufeli ve tabiinden ileri
gelen birisidir.
"Yetişkin
gençler" ifadesi ile ilgili olarak Kadı Iyaz: Baliğ olmuş gençler demektir
diye açıklamışhr. Yetişkin genç anlamında ..... denilir. Bu da büluğa ermiş ya
da ermek yaşına yaklaşmış genç anlamındadır. Sealibi der ki: Genç büluğa
yaklaşır yahut baliğ olursa ona :..... denilir. ..... denilse de bu nadirdir.
Ebu Ubeyd dedi ki: Büluğa yaklaşmış olmakla birlikte henüz baliğ olmamışSa
(r'>WI ~n: Genç yetişti, yetişkin oldu denilir. Kadı Iyaz' dan yapılan nakil
burada sona ermektedir. Bu tabir ytıksekçe yer demek olan (t.I.A:lI)'den
alınmış gibidir. Cevheri dedi ki: .....: Yetişkin gençler denilir.
"Kussas"
kıssacılar kaf harfi ötreli olarak kıssacı demek olan "kaass"ın
çoğuludur. İnsanlara kıssa okuyan kimseye deniiir. Dilciler der ki: Kıssa
durum, iş ve haber demektir. Sözü doğru şekliyle rivayet eden bir kimse .......
der. Mastar "kasas" şeklinde kaf harfi fethalı olarak geldiği gibi,
ismi de fethalı olarak "el-kasas" olarak gelir. Kaf harfi kesreli
"kısas" ise kıssan ın çoğuludur.
Kendisiyle
oturup kalkmayı yasakladığı Şakik'e gelince (lllAA) Kadı Iyaz şöyle demektedir:
Bu kıssacı Şakik ed-Dabbi el-Kilft' dir. Nesai zayıf olduğunu söylemiştir.
Künyesi Ebu Abdurrahim' dir. Kimisi de bu, bundan önce kitapta geçen İbrahim'in
kendisinden sakındırdığı Ebu Abdurrahim'dir demiştir. İbrahim'in kendisinden
sakındırdığı Ebu Abdurrahim'in Seleme b. Abdurrahman en-Nehai olduğu da
söylenmiştir. Bunu İbn Ebu Hatim er-Razi kendi kitabında İbnu'l-Medini' den
naklen zikretmektedir.
Müslim'in:
"(Künyesi) Ebu Vail (olan) değildir" sözlerine gelince, kendisiyle
oturup kalkılmasını yasakladığı kişi tabiinin büyükleri arasında sayılan meşhur
Şakik b. Seleme Ebu Vail el-Esedi değildir. Kadı Iyaz'ın {rahimehullah} sözleri
burada sona ermektedir.
حدثنا
أبو غسان،
محمد بن عمرو
الرازي. قال:
سمعت جريرا
يقول: لقيت
جابر بن يزيد الجعفي.
فلم أكتب عنه.
كان يؤمن
بالرجعة.
[:-52-:] Bize Ebu
Gassan Muhammed b. Amr er-Razi de tahdis edip dedi ki: Ben Cerir'i şöyle derken dinledim: Cabir b. Yezid el-Cu'fi
ile karşılaşbm. Ondan (hadis) yazmadım çünkü o rec'ate iman ediyordu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 18476
NEVEVİ ŞERHİ : "Bize Ebu Gassan
Muhammed b. Amr er-Razi de tahdis etti." Gassan ismi fethalı gayn ve
şeddeli sin iledir. Muhaddislerin kitabında ve rivayetlerinde sema yoluyla
alınan "Gassan" isminin munsanf olmadığıdır. Bunu İbn Faris,
el-Mücmel adlı eserinde ve daha başka dil bilginleri "gayn, sin, nun"
ve "gayn, sin, sin" maddelerinde zikretmişlerdir. Bu ise bu ismin hem
munsarıf olabileceğini, hem de olmayacağını açıkça ifade etmek demektir. Nun
harfini ismin aslından kabul edenler munsarıf olduğunu belirtir, zaid olduğunu
kabul edenler ise munsarıf olmadığını söylerler. Burada sözü edilen Ebu Gassan
ise "Zuneye" lakaplıdır.
Cabir
el-Cu'fi hakkında "o rec'ate iman ederdi" ifadesinde
"rec'at" kelimesinde re harfi fethalıdır. el-Ezheri ve başkaları der
ki: Bunda re harfinin fethalı söylenişi dışında bir söyleyiş caiz değildir.
Boşanmış kadının dönmesi anlamındaki "rec' at" kelimesi ric' at
olarak da söylenebilir. Kadı lyaz -yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun- dedi
ki: Cabir'in iman ettiği belirtilen bu "rec' at" in kesreli olarak
(ric' at şeklinde) söyleneceği de nak1edilmiştir.
Onun
rec'ate iman etmesinin anlamı ise Rafizilerin batı! iddiaları üzere söyleyip, inandıkları
Ali (kerremallahu vecheh)'nin bulutlarda bulunduğu, bu sebeple biz de huruç
etmeyiz şeklindeki inançlarıdır. Yani onun evlatlarından ayaklananlarla
birlikte kendisi semadan onunla birlikte çıkınız (ayaklanınıı) demedikçe
çıkmayıı, derler. İşte bu da onların batıllarından seviyesiz zihinlerine ve
gevşek akıllarına layık bilgisizliklerinden bir çeşittir.
حدثنا
الحسن
الحلواني.
حدثنا يحيى بن
آدم. حدثنا
مسعر. قال:
حدثنا جابر بن
يزيد، قبل أن
يحدث ما أحدث.
[:-53-:] Bize
el-Hasan el-Hulvanl tahdis etti. Bize Yahya b. Adem tahdis etti. Bize Mis'ar tahdis edip dedi ki: Bize Cabir -b. Yezid-
ortaya attığı bid'atleri çıkarmadan önce tahdis etmiştir.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 19437
وحدثني
سلمة بن شبيب.
حدثنا
الحميدي.
حدثنا سفيان.
قال: كان
الناس يحملون
عن جابر قبل
أن يظهر ما أظهر.
فلما أظهر ما
أظهر اتهمه
الناس في
حديثه. وتركه
بعض الناس.
فقيل له: وما
أظهر؟ قال:
الإيمان
بالرجعة.
[:-54-:] Bana
Seleme b. Şebib de tahdis etti. Bize el-Humeydi tahdis etti. Bize Süfyan tahdis edip dedi ki:
Cabir o bid'atlerini
açığa vurmadan önce insanlar ondan hadis alırlardı ama o bid'atlerini ortaya
çıkarınca insanlar rivayet ettiği hadislerinde onu itham etmeye başladı, bazı
insanlar (muhaddisler) onu terketti. Süfyan'a: O ne ortaya çıkardı ki diye
sorulunca, o: Rec'ate imanını açığa vurdu, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18774
NEVEVİ ŞERHİ : Merhum Müslim'in
"bana Seleme b. Şebib de tahdis etti, bize el-Humeydi tahdis etti, bize
Süfyan tahdis etti." (11101) Bu meşhur İmam Süfyan b. Uyeyne'dir. Humeydi
ise Abdullah b. ez-Zubeyr b. İsa b. Abdullah ez-Zubeyr b. Ubeydullah b. Humeyd
Ebu Bekr el-Kuraşi el-Esedi el-Mekki'dir.
وحدثنا
حسن الحلواني.
حدثنا أبو
يحيى الحماني.
حدثنا قبيصة
وأخوه؛ أنهما
سمعا الجراح
بن مليح يقول:
سمعت جابرا
يقول: إن عندي
سبعون ألف
حديث عن أبي
جعفر، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم، كلها.
[:-55-:] Bize
Hasan el-Hulvani de tahdis etti. Bize Ebu Yahya el-Himmani tahdis etti. Bize
Kabisa ve kardeşinin tahdis ettiğine göre her ikisi de el-Cerrah b. Melih'i şöyle derken dinlemişlerdir:
Cabir'i şöyle derken
dinledim: Bende hepsini Ebu Cafer' den, onun Nebi (sallallahu aleyhi ve
sellem)' den diye naklettiğim yetmişbin hadis vardır.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18475
NEVEVİ ŞERHİ : "Bize Ebu Yahya
el-Himmani tahdis etti." el-Himmanl'nin ha harfi kesrelidir. Adı
Abdulhamid b. Abdurrahman olup, Kufelidir. Hemdan'ın bir kolu olan Himman'a
mensuptur.
Ebu'l-Cerrah
b. Melih'in babasının adında mim fethalı, lam kesrelidir.
Kendisi
de Vekl"in babasıdır. Burada sözü geçen el-Cerrah muhaddislerce zayıf bir
ravidir ama burada (onun rivayetil mutabaat arasında zikredilmiş bulunmaktadır.
"Bende
Ebu Cafer'den ... yetmiş bin hadis vardır" sözü geçen Ebu Cafer'in adı
Muhammed b. Ali b. el-Huseyn b. Ali b. Ebu Talib (radıyallahu anh) olup,
el-Bakir diye bilinir. O ilmi yarıp, açan, böylelikle de aslını da öğrenip,
ilimde imkan ve kudrete sahip olduğu için ona el-Bakır denilmiştir.
وحدثني
حجاج بن
الشاعر. حدثنا
أحمد بن يونس.
قال، سمعت
زهيرا يقول:
قال جابر: أو
سمعت جابرا
يقول: إن عندي
لخمسين ألف
حديث. ما حدثت
منها بشيء.
قال ثم حدث
يوما بحديث
فقال: هذا من
الخمسين ألفا.
[:-56-:] Bana
Haccac b. eş-Şair de tahdis etti. Bize Ahmed b.
Yunus tahdis edip dedi ki: Ben Zuheyr'i şöyle derken dinledim:
Cabir dedi ki: -Yahut
Cabir'i şöyle derken dinledim-: Şüphesiz bende elli bin hadis var ki onların
hiçbirini tahdis etmedim. (Zuheyr) dedi ki: Sonra bir gün bir hadis nakletti
ve: İşte bu o elli bin hadisten biridir, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, ...
وحدثني
إبراهيم بن
خالد اليشكري.
قال سمعت أبا
الوليد يقول:
سمعت سلام بن
أبي مطيع
يقول: سمعت
جابرا الجعفي
يقول: عندي
خمسون ألف
حديث عن النبي
صلى الله عليه
وسلم.
[:-57-:] Bana
İbrahim b. Halid el-Yeşkuri de tahdis edip dedi ki: Ebu'l-Velid'i şöyle derken
dinledim: Sellam (1/19a) b. Ebu
Muti'i şöyle derken dinledim:
Cabir el-Cu'ft'yi şöyle derken dinledim: Bende
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'den elli bin hadis vardır.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18797
NEVEVİ ŞERHİ : "Ebu'l-Velid'i
dinledim: Sellam b. Ebu Muti'i. .. dinledim." Ebu'l-Velid'in adı Hişam b.
Abdulmelik olup, et-Tayalisı nispetlidir. Sellam isminde lam harfi şeddelidir.
Ebu Muti'in adı da Sad'dır.
وحدثني
سلمة بن شبيب.
حدثنا
الحميدي.
حدثنا سفيان.
قال: سمعت سأل
جابرا عن قوله
عز وجل: {فلن
أبرح الأرض
حتى يأذن لي
أبي أو يحكم
الأرض لي وهو خير
الحاكمين}.
فقال جابر: لم
يجيء تأويل
هذه. قال
سفيان: وكذب
فقال لسفيان:
وما أراد
بهذا؟ فقال:
إن الرافضة
تقول: إن عليا
في السحاب.
فلا نخرج مع
من خرج من
ولده، حتى ينادي
مناد من
السماء. يريد
عليا أنه
ينادي اخرجوا
مع فلان. يقول
جابر: فهذا
تأويل هذه
الآية. وكذب.
كانت في إخوة
يوسف صلى الله
عليه وسلم.
[:-58-:] Bana
Seleme b. Şebib de tahdis etti. Bize el-Humeydi tahdis etti. Bize Süfyan tahdis edip dedi ki:
Bir adamın Cabir'e aziz
ve celil Allah'ın: ''Artık ya babam izin verinceye yahut benim için Allah
hükmedinceye kadar kesinlikle bu yerden ayrılmam. O hükmedicilerin en
hayırlısıdır." (Yusuf, 80) buyruğu hakkında soru sordu. Cabir de: Bunun
tevili (gerçekleşme zamanı) henüz gelmemiştir, dedi.
Süfyan dedi ki: Ama o
yalan söylemiştir. Bu sefer biz Süfyan'a: Bu sözleriyle neyi kastetti, dedik.
Şöyle dedi: Rafıziler Ali (radıyalIahu anh) bulutların üstündedir.
Çocuklarından huruç edip, ayaklananlar ile semadan bir münadi seslenmediği
sürece onlarla birlikte biz ayaklanmayız, derler. Bundan kastı ise Ali
(r.a.)'ın, filan kişi ile çıkınız, demesidir. Cabir diyor ki: İşte bu ayetin
te'vili budur. Halbuki yalan söylemiştir çünkü ayet Yusuf'un kardeşleri
hakkında idi.
Bunu yalnız Müslim
rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18774
NEVEVİ ŞERHİ : "Rafıziler: Ali
(radıyalIahu anh) bulutların üstündedir. Biz de ... huruç etmeyiz." Huruç
etmek fiili birinci çoğul şahıs olarak "nun" harfi iledir.
"Rafiza (Rafıziler)"e bu isim terk etmek anlamındaki
"er-rafd"dan türetilerek verilmiştir. Asmai ve başkaları onlara
Rafız! denilmesinin sebebi Zeyd b. Ali'yi rafz edip, onu terk etmelerinden
dolayıdır, demişlerdir.
وحدثني
سلمة. حدثنا
الحميدي.
حدثنا سفيان.
قال: سمعت
جابرا يحدث
بنحو من
ثلاثين ألف
حديث: ما
أستحل أن أذكر
منها شيئا،
وأن لي كذا
وكذا.
قال
مسلم: وسمعت
أبا غسان،
محمد بن عمرو
الرازي. قال:
سألت جرير بن
عبدالحميد.
فقلت: الحارث
بن حصيرة
لقيته؟ قال:
نعم. شيخ طويل
السكوت. يصر على
أمر عظيم.
[:-59-:] Bana
Seleme de tahdis etti. Bize el-Humeydi tahdis etti. Bize Süfyan tahdis edip dedi ki:
Ben Cabir'i yaklaşık
otuz bin hadis rivayet ederken dinledim. (1/19b) Bana şunlar şunların verilmesi
karşılığında dahi olsa onlardan hiçbir şey zikretmeyi helal kabul etmiyorum.
Müslim dedi ki: Ebu
Ğassan Muhammed b. Amr er-Razi'yi de şöyle derken dinledim: Cerir b.
Abdulhamid'e sorup: Sen Haris b. Hasira ile karşılaştın mı dedim. O evet,
uzunca susup konuşmayan ve pek büyük bir husus üzerinde çokça ısrar eden bir
şeyh (üstad, ravi) idi, dedL
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18477, 18774
NEVEVİ ŞERHİ : "Bana Seleme de
tahdis etti ... tahdis ederken dinledim." Ebu Ali el-Ğassani el-Ceyyani
dedi ki: İbn Mahan nüshasında Müs!im ile el-Humeydi aresında Seleme b. Şebib'in
ismi düşmüştür. Doğrusu el-Culudi'nin onun ismini de zikrederek naklettiği
rivayettir. Çünkü Müs!im, el-Humeydi ile karşılaşmamıştır.
Müs!im'in
kitabının ravilerinden birisi olan Ebu Abdullah b. el-Hazza dedi ki: Abdulğani
b. Sa'd'a: Müslim, el-Humeydi'den rivayette bulundu mu dedim. O: Ben buradan
başka bir yerde ondan rivayet naklettiğini görmedim. Bu da oldukça uzak bir
ihtimaldir. Yahut el-Humeydi' den önce bir adam (ravinin ismi) düşmüş olmalıdır
dedi.
Kadi
İyad dedi ki: Abdulğani, Müslim'den sadece İbn Mahan'ın nüshasını görmüştür.
İşte o sözlerini bundan dolayı söylemiştir. el-Culudl'nin nüshası o sırada
Mısır'a girmemişti. (Kadı devamla) dedi ki: Müslim ise bundan önce "bize
Seleme tahdis etti, bize el-Culudi tahdis etti" ibaresini bir başka
hadiste zikretmiş bulunmaktadır. Bu hepsinde (Müslim'in bütün ravilerinin
rivayetinde) bu şekildedir. Yine burada da yüce Allah'ın izniyle doğrusu budur.
"Haris
b. Hasire" isminde ha harfi fethalı, sad kesreli olup, sonu he (yuvarlak
tel'dir. Kendisi Ezdli, Kufeli'dir. Zeyd b. Vehb'den hadis dinlemiştir. Bunu
Buhari ifade etmiştir.
حدثني
أحمد بن
إبراهيم
الدورقي. قال:
حدثني عبدالرحمن
بن مهدي. عن
حماد بن زيد.
قال: ذكر أيوب رجلا
يوما. فقلت: لم
يكن بمستقيم
اللسان. وذكر آخر
فقال: هو يزيد
في الرقم.
[:-60-:] Bana
Ahmed b. İbrahim ed-Devraki tahdis etti. Bize Abdurrahman b. Mehdi, Hammad b. Zeyd'den şöyle dediğini tahdis etti:
Eyyub bir gün bir
adam'dan söz edip: Doğru konuşan birisi değildi, dedi. Sonra başka birisinden
söz edince: O, rakamları şişiriyor, dedi.
Yalnız Müs\im rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 18443
NEVEVİ ŞERHİ : "Bana Ahmed b.
İbrahim ed-Devraki tahdis etti." ed-Devraki nispetinde dal harfi fethalı,
vav sakin, re ve kaf fethalıdır. Bu nispetin anlamı hakkında görüş ayrılığı
vardır. Bir açıklamaya göre babası abid bir zat idi. O zamanda abid kimseye
"Devraki" denilirdi. Bu görüş burada adı geçen Ahmed ed-Devraki'den
rivayet edilmiş ve en meşhur görüşlerdendir. (11103) Bir diğer açıklamaya göre
bu "Devrakiyye" denilen uzunca başlıklara bir nispettir. Bunun Fars
topraklarında ya da başka bir yerde bulunan "devrak" adındaki bir
şehre nispet olduğu da söylenmiştir.
"Eyyub
bir adamı sözkonusu etti. .. O, rakamları şişiriyordu, dedi." Burada sözü
edilen Eyyub es-Sahtiyani'dir. Kitabın baş taraflarında ondan söz edilmişti.
Burada kullanılan her iki ibare de yalan söylemekten kinayedir. Eyyub'un
Abdulkerim -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- hakkında söylediği o sika
(güvenilir) birisi değildir çünkü bana İkrime'nin rivayet ettiği bir hadise dair
soru sormuş sonra da kendisi: İkrime'yi dinledim demişti. İşte bu onun yalan
söylediğinin kesin bir delilidir sözüne gelince, böyle bir olay sebebiyle onun
sika olmadığını söylemek şu açıdan izahı zor bir husustur. Çünkü sözkonusu
hadisi daha önceleri İkrime' den dinlemiş sonra da unutmuş olması ve ona dair
soru sorduktan sonra bunu hatırlayıp, rivayet etmiş olması mümkündür. Yalan
söylediği çeşitli karinelerle bilinmiştir. Ben buna dair açıklamayı bu babın
baş taraflarında yapmış bulunmaktayım. Burada sözü geçen Abdulkerim'in zayıf
olduğunu açıkça ifade edenler arasında Süfyan b. Uyeyne, Abdurrahman b. Mehdi,
Yahya b. Said el-Kattan, Ahmed b. Hanbel ve İbn Adiyy de vardır. Sözü edilen bu
Abdulkerim Basra fukahasının faziletlilerindendi. Allah en iyi bilendir.
حدثني
حجاج بن
الشاعر. حدثنا
سليمان بن
حرب. حدثنا
حماد بن زيد.
قال: قال أيوب:
إن لي جارا. ثم
ذكر من فضله.
ولو شهد عندي
على تمرتين ما
رأيت شهادته
جائزة.
[:-61-:] Bize
Haccac b. eş-Şair tahdis etti. Bize Süleyman b. Harb tahdis etti. Bize Hammad b. Zeyd tahdis edip dedi ki:
Eyyub dedi ki: Benim bir
komşum var. -Sonra onun faziletini sözkonusu etti.- Benim yanımda iki hurma
üzerine şahitlik ederse onun şahitliğini caiz (geçerli) görmem.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18444
وحدثني
محمد بن رافع.
وحجاج بن
الشاعر. قالا:
حدثنا
عبدالرزاق.
قال: قال معمر:
ما رأيت أيوب
اغتاب أحدا قط
إلا
عبدالكريم.
يعني أبا
أمية. فإنه
ذكره فقال:
رحمه الله.
كان غير ثقة.
لقد سألني عن
حديث لعكرمة.
ثم قال: سمعت
عكرمة.
[:-62-:] Bize
Muhammed b. Raii' ve Haccac b. eş-Şair tahdis edip dediler ki: Bize Abdurrezzak
tahdis edip dedi ki: Ma'mer dedi ki: (1/20a)
Eyyub'un bir kimsenin
ğıybetini yaptığını kesinlikle görmedim. Ancak Abdulkerim -yani Ebu Umeyye-
müstesna. Onu sözkonusu etti ve şunları söyledi: Allah'ın rahmeti üzerine
olsun. O sika bir ravi değildi. Bana İkrime'ye ait bir hadis hakkında sordu
sonra da: İkrime'yi (şöyle derken) dinledim dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18445
حدثني
الفضل بن سهل.
قال: حدثنا
عفان بن مسلم. حدثنا
همام. قال: قدم
علينا أبو
داود الأعمى.
فجعل يقول:
حدثنا البراء.
قال: وحدثنا
زيد بن أرقم.
فذكرنا ذلك
لقتادة. فقال:
كذب. ما سمع
منهم. إنما
كان ذلك
سائلا. يتكفف
الناس. زمن
طاعون الجارف.
[:-63-:] Bana
el-Fadl b. Sehl tahdis edip dedi ki: Bize Affan b. Müslim tahdis etti. Bize Hemmam tahdis edip dedi ki:
Ebu Davud el-A'ma
yanımıza geldi ve: Bize Bera tahdis etti demeye başladı. Ayrıca dedi ki: Bize
Zeyd b. Erkam da tahdis etti. Onun bu söylediklerinden biz Katade'ye bahsettik.
Katade: Yalan söylemiştir. Onlardan dinlememiştir çünkü o ancak önüne geleni
katıp götüren taun salgını zamanında insanlara avuç açan bir dilenci idi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 19213
NEVEVİ ŞERHİ : "Davud el-A'ma
yanımıza geldi... Avuç açıyordu." Bundan sonraki diğer rivayette ise
"önüne geleni katıp götürenden (taun salgınından) önce" şeklindedir.
Burada
sözkonusu edilen Ebu Davud'un adı A'ma Nufey' b. Haris el-Kass'dır. Zayıf
olduğu ittifakla kabul edilmiştir. Amr b. Ali: Metruktur. Yahya b. Main ve Ebu
Zur'a: Hiçbir kıymeti yoktur. Ebu Hatim hadisi münkerdir demiş, başkaları da
zayıf olduğunu söylemişlerdir.
Katade'nin
"onlardan hadis dinlememiştir" sözleriyle kastettiği Bera, Zeyd ve
kendisinin kendilerinden rivayet naklettiğini ileri sürdüğü diğer sahabilerdir
çünkü o bu kitaptaki diğer rivayette açıkça ifade ettiği gibi Bedir' e katılmış
onsekiz sahabiyi gördüğünü ileri sürmüştür.
"İnsanlara
avuç açıyordu" ifadesi avuç açarak onlardan dileniyordu demektir. Bu mı
bazı nüshalarda (kef harfi yerine) tı harfi ile (~) şeklindedir. Bu da aynı
anlamda olup, avuç açarak pek az şeyler de olsa dileniyordu demektir. İbn Ebu
Hatim, el-Cerh ve't-Ta'dil adlı eserinde ve başkaları(bu kelimeyi) (~) şeklinde
zikretmişlerdir. Muhtemelen bu (~~ LO): Ona bir şey yapışmadı, ilişmedi
tabirinden alınmışlır.
İnsanları
önüne kalıp, sürükleyen tauna gelince, bu adın veriliş sebebi bu taundan dolayı
çok sayıda kimsenin ölmüş olmasıdır. Ölüme önüne kalıp sürükleyid denilmesi ise
insanları alıp götürmesinden dolayıdır. Sel de yeryüzündekileri silip süpürdüğü
için böyle nitelendirilmiştir. "el-Cerf" de yerin üzerinden almak,
onun üzerinde olanları sıyırmak demektir.
Taun,
bilinen bir veba çeşididir. Bu da yakıcı bir hararet ile birlikte baş gösteren
oldukça acı ve ızdırap veren birtakım yara ve şişikler meydana getirir. Etrafı
ise karam yahut moram ya da bulanık, menekşe rengi bir kızarıklıkla ortaya
çıkar. Bu hastalıkla birlikte kalp çarpıntısı ve kusma da baş gösterir.
Önüne
geleni alıp götüren bu taunun ne zaman ortaya çıktığına gelince, bu hususta
ilim adamlarının -Allah'ın rahmeti onlara olsun- çok büyük, farklı ve
birbirinden oldukça uzak görüşleri vardır. Bu görüşlerden birisini imam, haflZ
Ebu Ömer b. Abdilberr et-Temhid adlı kitabının baş taraflarında şu sözleriyle
ifade etmiştir: Ebu Eyyub es-Sahtiyanı önüne geleni katıp götüren (taun
el-carif)de 132 yılında vefat etti. İbn Kuteybe de el-Mearif adlı eserinde
el-Asmai' den naklen bu taunun İbn ez-Zubeyr zamanında 67 yılında meydana
geldiğini söylemiştir. Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Ebu Seyf el-Medaini de
et-Teazı adlı kitabında et-taun el-carif denilen bu taunun İbn ez-Zubeyr
(radıyallahu anh) zamanında 67 yılının şewal ayında meydana geldiğini
söylemiştir. Kelabazi de aynı şekilde Ricalu'l-Buhari adlı eserinde bu anlamda
bir ifade zikretmektedir. O şöyle diyor: Eyyub es-Sahtiyanı 67 yılında dünyaya
geldi. Bir görüşe göre de o el-Carif taunundan bir sene önce dünyaya gelmiştir.
Kadı Iyaz da bu yerde (bu rivayet ile ilgili açıklamalarında) şunları söylemektedir:
el-Carif taunu 119 yılında olmuştu. Hafız Abdulgani el-Makdisi de Abdullah b.
Mutarrif'in biyografisinde Yahya el-Kattan' dan şöyle dediğini nakletmektedir:
Mutarrif, et-taun el-carif'den sonra vefat etti. el-Carif (taunu) da 87 yılında
olmuştu. Yunus b. Ubeyd'in biyografisinde de onun Enes b. Malik'i gördüğünü,
el-carif'ten sonra doğup, 137 yılında vefat ettiğini belirtmektedir. (1/105)
İşte
bunlar birbirleriyle çelişen çeşitli görüşlerdir. Bunların hepsinin bu sözü
edilen taunların her birisine aynı zamanda carif adının da verildiği söylenerek
telif edilmeleri mümkündür. Çünkü bu şekilde önüne geleni alıp götürmek
anlamındaki (el-carif'in mastarı olan) cerf manası bunların hepsinde ortak bir
özelliktir. Taun hastalıkları da çokça görülmüş idi. İbn Kuteybe, el-Me arif
adlı eserinde el-Esmai' den şunları nakletmektedir: İslam tarihinde görülen ilk
taun Ömer b. el-Hattab (radıyallahu anh) zamanında Şam topraklarında görülen
Amevas taunudur. Ebu Ubeyde b. el-Cerrah (radıyallahu anh), Muaz b. Cebel, onun
iki zevcesi ve oğlu (radıyallahu anhum) bu taunda vefat etmişlerdir. Bundan
sonraki el-carif vasıflı taun İbn ez-Zubeyr zamanında görülmüştür. Ondan sonra
ise (genç kızları alıp götüren taun) anlamında taun el-feteyat görüldü çünkü bu
hastalık önceleri Basra' daki Vasıt, Şam ve Kufe' deki genç bakire kızlarla,
küçük kızlarda görüldü. O zamanda da Haccac, Vasıt' ta Abdulmelik b. Mervan'ın
görevlendirdiği vali olarak vazife başında idi. Buna taun el-eşraf da
deniliyordu çünkü bu taun sebebiyle eşraftan çok kimse ölmüştür. Sonra da 100
yılında görülen Adiyy b. Ertae taunu ortaya çıktı. Bundan sonra 127 yılında
Gurab taunu görüldü. Gurab bir adamın adıdır. Bundan sonra ise 131 yılı şaban
ve ramazan aylarında etkin olup, şewal ayında sona eren Müslim b. Kuteybe taunu
çıktı. Eyyub es-Sahtiyanı de bu taunda öldü. (İbn Kuteybe devamla) dedi ki:
Medine' de de Mekke' de de kesinlikle taun görülmedi. Bu İbn Kuteybe'nin
naklettikleridir.
Ebu'l-Hasan
el-Medaini de dedi ki: İslam tarihinde büyük ve meşhur taunlar beş tane idi.
Bunlardan biri Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) döneminde hicretin 6. yılında
Medain' de görülen Şireveyh taunudur. Bundan sonra ise Ömer b. el-Hattab
döneminde Amevas taunu ortaya çıktı. Bu taun Şam' da görülmüştü ve bu hastalık
sebebiyle yirmibeş bin kişi vefat etmişti. Bundan sonra ise İbn ez-Zubeyr
zamanında 69 yılı şewal ayında Taun el-Carif ortaya çıktı. Bu taunda üç gün
içerisinde her gün yetmiş bin kişi vefat etti. Bu hastalık sebebiyle Enes b.
Malik (radıyaııahu anh)'ın seksen üç oğlu vefat etti, yetmiş üç oğlunun vefat
ettiği de söylenir. Abdurrahman b. Ebu Bekre'nin de kırk oğlu ölmüştü. Bundan
sonra ise 87 şewal ayında ortaya çıkan Taun el-feteyat gelir sonra da 131 yılı
recep ayında bir taun ortaya çıktı, bu taun ramazan ayında daha da şiddetlendi.
Günler boyunca Sikketu'l-Murid denilen yolda her gün bin tane cenaze
sayılıyordu. Bu taun sonra şewal ayında hafifledi. Kufe'de de bir taun meydana
gelmişti. 50 yılında el-Muğire b. Şube'nin vefat ettiği taun da işte budur.
Bunlar da el-Medaini'nin zikrettikleridir.
Amevas
taunu hicri 18 yılında olmuştu. Ebu Zur'a ed-Dimeşkl ise bu taunun 17. yahut
18. yılda görüldüğünü söylemiştir. Amevas ise Remle ile Beytu'l-Makdis arasında
bir kasabanın adıdır. Taun ilk olarak orada başladığından ötürü ona nispet
edilmişti. Bu taunun bütün insanları kapsayıp, bu hastalık döneminde onlar
birbirlerini gözettikleri için de (bu anlamdaki: ammennas ve tevasev fih'den
kısalblarak) bu ismin verildiği de söylenmiştir. Ebu Zur'a, Abdulgani'ye ait
olan bu iki görüşü de Ebu Ubeyde b. el-Cerrah (radıyallahu anh)'ın
biyografisinde sözkonusu etmiştir.
"Amevas"
ayn ve mim harfleri fethalı olarak okunur. (1/106)
İşte
taun ile ilgili kısaca bilgiler bundan ibarettir. İlim adamlarının taun
el-carif (önüne geleni katıp götüren taun) hakkında söylediklerini
öğrendiğimize göre Katade de 61 yılında doğup meşhur olan görüşe göre 117-118
de söylenmiştir -yılında vefat ettiğine göre, Kadı Iyaz'ın burada taun el-carif
ile ilgili yapbğı açıklamanın geçersiz olmasını ve iki taundan birisinin
kastedilmiş olmasını gerektirmektedir. 67 yılındaki taunda Katade o zaman 6
yaşında idi. 6 yaşında bir kişi de böyle bir musibeti iyice hatırlayabilir.
Yahut yüce Allah'ın izniyle daha da güçlü görülen 87 yılındaki taun kastedilmiş
olmalıdır, Allah en iyi bilendir.
وحدثني
حسن بن علي
الحلواني. قال
حدثنا يزيد بن
هارون. أخبرنا
همام. قال: دخل
أبو داود
الأعمى على
قتادة. فلما
قام قالوا: إن
هذا يزعم أنه
لقي ثمانية
عشر بدريا.
فقال قتادة:
هذا كان سائلا
قبل الجارف.
لا يعرض في
شيء من هذا. ولا
يتكلم فيه.
فوالله ما
حدثنا الحسن
عن بدري
مشافهة. ولا
حدثنا سعيد بن
المسيب عن بدري
مشافهة، إلا
عن سعد بن
مالك.
[:-64-:] Bana
Hasan b. Ali el-Hulvani de tahdis etti. Bize Yezid b. Harun tahdis etti. Bize Hemmam haber verip dedi ki:
Ebu Davud el-A'ma,
Katade'nin yanına girdi. Kalkıp gidince (oradakiler): Bu Bedir'e katılmış on
sekiz sahabi ile karşılaştığını ileri sürüyor, dediler. Katade şöyle dedi:
Bu el-Carif (taunun)den
önce dilenci idi. Bu türden bir şeye hiçbir şekilde kalkışmaz, bu gibi şeyler
hakkında da asla konuşmazdı. Allah'a yemin olsun ki (1/20b) el-Hasan (dahi)
Bedir'e katılmış birisinden doğrudan hadis aldığını nakletmediği gibi, Said b.
el-Müseyyeb de -Sa'd b. Malik dışında- Bedir'e katılmış birisinden doğrudan
almış olduğu bir rivayeti tahdis etmiş değildir.
Yalnız Müs\im rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 17720, 19212
NEVEVİ ŞERHİ : "Böyle bir şeye
kalkışmazdı" ifadesi hadisle ilgilenmezdi, demektir. "Bize el-Hasen
Bedir'e katılmış birisinden doğrudan hadis nakletmemiştir ... Sa' d b. Malik
dışında Said b. el-Müseyyeb de Bedir'e katılmış birisinden bize doğrudan hadis
nakletmiş değildir." Bu sözlerinden maksat da Ebu Davud el- Ama'nın bu
sözlerini ve Bedir'e katılmış onsekiz sahabi ile karşılaşmış olduğu iddiasını
çürütmektir.
Katade
dedi ki: Hasan-ı Basri ve Said b. el-Müseyyeb yaşça Ebu Davud el-Ama'dan daha
büyük, daha üstün ve daha erken bir tarihte doğmuşlardır. Daha çok hadise itina
gösterip, daha çok hadis ehli ile birlikte oturup kalkmışlardır. Sahabeden
rivayet almak hususundaki gayretleri de daha çoktu. Bütün bunlarla birlikte
onlardan herhangi birisi Bedir' e katılmış tek bir kişiden hadis rivayet etmiş
değildir. O halde Ebu Davud el-P;ma nasılolur da Bedir' e katılmış oniki kişi
ile karşılaştığını iddia edebilir? Bu gerçekten büyük bir iftirad:r.
Sa'd
b. Malik denilen zat ise Sa'd b. Ebu Vakkas (radıyallahu anh)'dır. Babası Ebu
Vakkas'ın adı ise Malik b. Vuheby'dir.
Said'in
babası el-Müseyyeb ise meşhur bir sahabidir (radıyallahu anh). Bu el-Müseyyeb
ismi ise ye harfi fethalı okunur, meşhur olan da budur. Metaliu'lEnvar sahibi,
Ali b. el-Medini'den şöyle dediğini nakletmektedir: Irak ahalisi ye harfini
fethalı okurken, Medineliler kesreli (el-Müseyyib şeklinde) okurlar demiş ve
şunları eklemiştir: Nakledildiğine göre Said fethalı okuyuştan hoşlanmazdı.
Said ise hadis, fıkıh, rüya tabiri, vera, zühd ve daha başka hususlarda
tabiinin imamı, efendisi ve önde gidenleridir. Ona dair haller yazı lamayacak
kadar çok, zikredilmeyi gerektirmeyecek kadar meşhurdur. Kendisi Medinelidir,
künyesi Ebu Muhammed' dir. Allah en iyi bilendir.
حدثنا
عثمان بن أبي
شيبة. حدثنا
جرير، عن رقبة؛
أن أبا جعفر
الهاشمي
المدني كان
يضع أحاديث الناس.
كلام حق.
وليست من
أحاديث النبي
صلى الله عليه
وسلم. وكان
يرويها عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم.
[:-65-:] Bize
Osman b. Ebi Şeybe tahdis etti, bize Cerir, Rakabe'den
tahdis ettiğine göre Ebu Cafer el-Haşimi el-Medeni Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in
hadislerinden olmayan hak bir sözü alıp hadis uydurur ve bunları Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem)'den diye rivayet ederdi.
Yalnız Müs\im rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 18650
NEVEVİ ŞERHİ : Rakabe' den rivayete
göre "Ebu Cafer el-Haşimi el-Medeni hak bir sözü ... hadis diye
uydururdu." (1/107) "Rakabe" lafzı insanın boynu anlamındaki
"rakabe" gibi söylenir. Adı Rakabe b. Meskale -mim fethalı, sin
sakin, kaf fethalı olmak üzere- b. Abdullah el-Abdi el-Kufi olup, Ebu Abdullah
künyelidir. Değeri pek büyük, şanı pek üstün birisi idi. Allah'ın rahmeti
üzerine olsun.
"Hak
bir söz", manaca doğru, hikmetlerden bir hikmet ama yalan bir sözü alır,
onu Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in sözü olmadığı halde ona nispet
ederdi.
Burada
sözü geçen Ebu Cafer' e gelince o Abdullah b. Misver el-Medaini, Ebu Cafer
künyeli olup, kitabın baş taraflarında zayıf ve uydurmacı raviler arasında
geçen kişidir. Buhari, Tarih'inde şunları söylemektedir: Adı Abdullah b. Misver
b. Avn b. Cafer b. Ebu Talib, Ebu Cafer el-Kuraşi el-Haşimi'dir. Sonra
Rakabe'nin söylediği sözleri zikretmektedir. Onun o sözleri burada kaydedilen
sözlerinin aynısıdır.
Şunu
da belirtelim ki, asıl nüshalarda burada şehire nispeti "el-Medeni"
olmakla birlikte bazılarında ye harfi ziyadesiyle "el-Medini"
şeklindedir. Fakat nüshaların hiçbirisinde burada nispetinin
"el-Medaini" olduğunu görmedik ama kitabın baş tarafında
"el-Medaini" olarak geçmiştir. "el-Medini" ve
"el-Medeni" Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Medinesine
nispettir. Kıyas ye harfi hazfedilerek "el-Medeni" olarak
zikredilmesidir. Ye harfi ile birlikte nispeti yapanlar asla uygun olarak
yapmışlardır. İmam, hafız Ebu'l-Fadl Muhammed b. Tahir el-Makdisi de el-Ensab
el-Muttefekatu fi'l-Hatt el-Mütemasiletu fi' n-Nakdi ve'z-Zabt adlı eserinde
kendi senediyle İmam Ebu Abdullah el-Buhari'den şöyle dediğini rivayet
etmektedir: Ye harfi ile el-Medini Medine' den ayrılmayıp, hep orada ikamet
eden kimse hakkında kullanılır. el-Medeni ise Medineli olup, oradan başka bir
yere yerleşen kişi için kullanılır.
حدثنا
الحسن
الحلواني.
قال: حدثنا
نعيم بن حماد.
قال أبو إسحاق
إبراهيم بن
محمد بن
سفيان. وحدثنا
محمد بن يحيى.
قال حدثنا
نعيم بن حماد.
حدثنا أبو
داود
الطيالسي، عن
شعبة، عن يونس
بن عبيد؛ قال:
كان عمرو بن
عبيد يكذب في
الحديث.
[:-66-:] Bize
el-Hasan el-Hulvani tahdis etti. Bize Nuaym b. Hammad tahdis etti. Ebu İshak
İbrahim b. Muhammed b. Süfyan dedi ki: Bize Muhammed b. Yahya da tahdis etti.
Bize Nuaym b. Hammad tahdis etti. Bize Ebu Davud et-Tayalisi, Şube'den tahdis
etti. O Yunus b.
Ubeyd'den şöyle dediğini nakletti: Amr b. Ubeyd hadis hususunda yalan söylerdi.
Yalnız Müs!im rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 19559.
NEVEVİ ŞERHİ : "Bize el-Hasan
el-Hulvani tahdis edip dedi ki. .. Bize Ebu Davud et-Tayalisi tahdis
etti." Tahkik edilmiş asıl nüshaların birçoğunda Ebu İshak'ın sözü bu
şekilde kaydedilmiş ve ancak onun sözü bazılarında zikredilmemiştir. Burada
sözü edilen Ebu İshak, Müslim'in arkadaşıdır. Kitap da ondan rivayet
edilmiştir. Böylelikle bu hadiste Müslim ile müsavi olmakta ve ondan bir ravi
ziyadesi ile de bu senette daha ali isnad ile nakletmiş bulunmaktadır. Ebu
Davud et-Tayalisi'nin adı da (1/108) Süleyman b. Ebu Davud olup, daha önceden
açıklaması geçmiş idi.
حدثني
عمرو بن علي،
أبو حفص. قال
سمعت معاذ بن معاذ
يقول: قلت
لعوف بن أبي
جميلة: إن
عمرو بن عبيد
حدثنا عن
الحسن؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال "من
حمل علينا
السلاح فليس
منا" قال: كذب،
والله! عمرو.
ولكنه أراد أن
يحوزها إلى
قوله الخبيث
[:-67-:] Bana Amr
b. Ali Ebu Hafs tahdis edip dedi ki: Muaz b. Muaz'ı
şöyle derken dinledim: Avf b. Ebu Cemile'ye dedim ki:
Şüphesiz Amr b. Ubeyd
bize el-Hasan'dan Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu
nakletti: "Kim bize karşı silah taşırsa (l/2la) bizden değildir." Bu
sefer (Avf) dedi ki: Allah'a yemin ederim ki Amr yalan söylemiştir ama o, onu
kendi bozuk kanaatine (destek olarak) katmak istemiştir.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 19182
NEVEVİ ŞERHİ : Ben Avf b. Ebu
Cemile'ye dedim ki ... "Kendi bozuk kanaatine (destek olarak) katmak
istemiştir." Senette geçen Avf ile ilgili açıklama hadisin baş
taraflarında geçti.
Amr
b. Ubeyd ise Hasan-ı Basri'nin öğrencilerinden olan Kaderiyeci, Mutezili Amr'
dır. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in: "Bize karşı silah taşıyan bizden
değildir" buyruğu sahih bir hadis olup, çeşitli yollardan rivayet
edilmiştir. Bu sahih rivayeti Müslim -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- bundan
sonra zikretmiş bulunmaktadır. İlim ehline göre bu, bizim hidayet yolumuzu
izleyerek hidayet bulmuş, bizim ilmimize, amelimize ve güzel yolumuza uymuş
kimselerden değildir, demektir. Nitekim bir adamın oğlunun yaptığı bir
davranışı beğenmeyecek olursa, sen benden değilsin demesi de bunun gibidir. Bu
şekildeki açıklama bu türden varid olmuş bütün hadisler hakkında yapılabilir.
Allah Rasulünün (sallallahu aleyhi ve sellem): "Bizi aldatan bizden
değildir" buyruğu ve benzerleri gibi.
Müslim
(rahimehullah)'ın bu hadisi buraya almaktan maksadına gelince, Avf'ın, Amr b.
Ubeyd'i cerh ettiğini açıklamaktır. "Yalan söylemiştir" şeklindeki
sözüne gelince, hadis sahih olmakla birlikte onun yalancı olduğunu söylemesi
bunu el-Hasan' a nispet ederek rivayet etmesinden dolayıdır. Avf ise Hasan'ın
arkadaşlarının {ondan rivayet almış öğrencilerinin} büyüklerinden ve onun rivayet
ettiği hadisleri en iyi bilenlerden birisi idi. Dolayısıyla o hadisin
rivayetini el-Hasen' e nispet etmekle yalan söylemiştir çünkü o bu hadisi
el-Hasan' dan rivayet etmemiştir yahut bu kişi bunu el-Hasan' dan işitmemiştir
demek istemiştir.
"Onu
kendi bozuk kanaatine {destek olarak} katmak istemiştir." Sözünün anlamı
da şudur: O yalan olarak bu rivayeti zikrederek, bununla kendi seviyesiz, batıl
Mutezili mezhebini güçlendirip, desteklendirmek istemiştir çünkü onlar
masiyetleri işlemenin neticesinde masiyet işleyen kişinin imandan çıkacağını,
ebedi olarak cehennemde kalacağını iddia ediyor (1/109) ama ona (kafir)
demiyor, aksine cehennemde ebedi kalacak bir fasıktır diyorlardı. İleride iman
bölümünde -yüce Allah'ın izniyle- kesin delillerle onların kanaatlerine cevap
verilecek ve çürütülecektir.
وحدثنا
عبيدالله بن
عمر
القواريري.
حدثنا حماد بن
زيد. قال: كان
رجل قد لزم
أيوب وسمع
منه. ففقده
أيوب. فقالوا:
يا أبا بكر
إنه قد لزم
عمرو بن عبيد.
قال حماد:
فبينا أنا
يوما مع أيوب
وقد بكرنا إلى
السوق.
فاستقبله
الرجل. فسلم
عليه أيوب
وسأله. ثم قال
له أيوب:
بلغني أنك
لزمت ذاك
الرجل. قال
حماد: سماه،
يعني عمرا. قال:
نعم. يا أبا
بكر إنه
يجيئنا
بأشياء غرائب.
قال يقول له
أيوب: إنما
نفر أو نفرق
من تلك الغرائب.
[:-68-:] Bize
Ubeydullah b. Ömer el-Kavariri de tahdis etti. Bize Hammad b. Zeyd tahdis edip dedi ki:
Eyyub'un yanından
ayrılmayan, ondan hadis dinlemiş bir adam vardı. Bir ara Eyyub onun
bulunmadığını fark edince sordu, ona: Ey Ebu Bekr o Amr b. Ubeyd'in yanına
gitti dediler. Hammad dedi ki: Bir gün ben Eyyub ile birlikte idim. Erkenden
pazara gitmiştik. O adam karşısına çıktı, Eyyub ona selam verdi ve ona
(durumunu) sordu. Sonra Eyyub ona: Bana senin o adamın yanına gittiğine dair
haber ulaştı, dedi. Hammad dedi ki: Onun yani Amr'ın adını da verdi. O adam:
Evet, ey Ebu Bekr o
bizlere çok garip şeylerden söz ediyor, dedi. (Hammad) dedi ki: Eyyub ona: İşte
bizler de o garip şeylerden kaçıyor yahut korkuyoruz dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18446
NEVEVİ ŞERHİ : Eyyub
es-Sahtiyanl'nin: "Biz de o garip şeylerden kaçıyor yahut korkuyoruz"
sözünün anlamı şudur: Bizler Amr b. Ubeyd'in ortaya attığı bu acaip, garaib
şeylerden kaçıyor yahut korkuyoruz çünkü onun bu ortaya attıklannın yalan
olduklarından eğer bunlar hadis iseler Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)'e yalan söylemek vebalinin içine düşeceğimizden eğer çeşitli görüş ve
mezhep anlayışı ise bid'atlere düşmekten yahut cumhura muhalefet ermekten
çekindiğimizden kaçıyoruz.
"Korkanı"
anlamındaki fiilin re harfi fethalı okunur. "Kaçıyor yahut
korkuyoruz" lafızlarında ravi şüphe ettiğini ifade ermiş olmaktadır.
وحدثني
حجاج بن
الشاعر. حدثنا
سليمان بن
حرب. حدثنا
ابن زيد، يعني
حمادا. قال
قيل لأيوب : إن عمر
بن عبيد روى
عن الحسن قال:
لا يجلد
السكران من
النبيذ . فقال:
كذب.أنا سمعت
الحسن يقول:
يجلد السكران
من النبيذ.
[:-69-:] Bana
Haccac b. eş-Şair de tahdis etti. Bize Süleyman b. Harb tahdis etti, bize İbn Zeyd -yani Hammad- tahdis edip dedi ki (1I21b):
Eyyub'a:
Amr b. Ubeyd, el-Hasan'dan
şöyle dediğini rivayet etti denildi: Nebiz içtiğinden dolayı sarhoş olana celde
(sopa cezası) vurulmaz. Ancak Eyyub yalan söylemiştir, dedi çünkü ben
el-Hasan'ı şöyle derken dinledim: Nebiz içtiğinden dolayı sarhoş olana celde
vurulur.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18447, 18501
وحدثني
حجاج. حدثنا
سليمان بن
حرب. قال: سمعت
سلام بن أبي
مطيع يقول:
بلغ أيوب أني
آتي عمرا. فأقبل
علي يوما
فقال: أرأيت
رجلا لا تأمنه
على دينه، كيف
تأمنه على
الحديث؟
[:-70-:] Bize
Haccac tahdis etti. Bize Süleyman b. Harb tahdis edip dedi ki: Sellam b. Ebu Muti'i şöyle derken dinledim:
Benim Amr'm yanma gidip geldiğim haberi
ulaştı. Bir gün bana gelerek şöyle dedi: Dini hususunda kendisine güvenmediğin
bir adama hadis hususunda nasıl güvenebilirsin ?
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18448
وحدثني
سلمة بن شبيب.
حدثنا
الحميدي.
حدثنا سفيان.
قال: سمعت أبا
موسى يقول:
حدثنا عمرو بن
عبيد قبل أن
يحدث.
[:-71-:] Bana
Seleme b. Şebib de tahdis etti, bize el-Humeydi tahdis etti, bize Süfyan tahdis
edip dedi ki: Ebu Musa'yı şöyle
derken dinledim:
Bize Amr b. Ubeyd
bid'atini (Mutezili görüşlerini) ortaya atmadan önce tahdis etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 19600
NEVEVİ ŞERHİ : "Bize Amr b.
Ubeyd bid'atini ortaya atmadan önce tahdis etti." Yani bid'atçı,
kaderiyeci olmadan önce tahdis etti.
حدثني
عبيدالله بن
معاذ العنبري.
حدثنا أبي. قال:
كتبت إلى شعبة
أسأله عن أبي
شيبة قاضي واسط.
فكتب إلي: لا
تكتب عنه
شيئا. ومزق
كتابي.
[:-72-:] Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberi tahdis etti.
Bize babam tahdis edip dedi ki:
Şube'ye Vasıt kadısı
(1/22a) Ebu Şeybe'ye dair soru sormak üzere bir mektup yazdım. Bana: Ondan
(hadis namına) hiçbir şey yazma ve benim bu mektubumu da yırt, diye cevap
yazdı.
Yalnız Müs\im rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18806
NEVEVİ ŞERHİ : "Şube'ye ...
yazdı. .. mektubumu yırt, diye yazdı." Burada adı geçen Ebu Şeybe, Ebu
Şeybe'nin oğullarının dedesidir. Bunların adı da Ebu Bekr, Osman ve el-Kasım
olup, babaları Muhammed b. İbrahim b. Ebu Şeybe' dir. Ebu Şeybe'nin kendisi
zayıftır. Kitabın baş taraflarında buna ve torunlarına dair açıklamaları
zikretmiş bulunmaktadır.
"Vasıt"
kelimesi munsarıftır. Arapların bunu böyle kullandıkları duyulmuştur. el-Haccac
b. Yusuf'un bina ettiği bir şehirdir. (1/110) "Mektubumu yırt" diye
emretmesi bu yazdıklarının Ebu Şeybe'ye ulaşacağından korkması ve onun hoşuna
gitmeyecek şekilde kendisinden söz etmesini öğrenmesini önlemek dolayısıyladır.
Böylelikle ondan yana kendisine bir zarar gelmemesini yahut bundan dolayı bir
kötülük ortaya çıkmamasını istemiştir.
وحدثنا
الحلواني.
قال: سمعت
عفان قال:
حدثت حماد بن
سلمة عن صالح
المري بحديث
عن ثابت. فقال:كذب.
وحدثت هماما
عن صالح المري
بحديث، فقال: كذبت.
[:-73-:] Bize el-Hulvani de tahdis edip dedi ki: Affan'ı
şöyle derken dinledim: Ben Hammad b. Seleme'ye Salih el-Murri'den Sabit'ten
naklettiği hadisi tahdis etti.
O (Sabit) yalan
söylemiştir dedi. Hemmam'a da Salih el-Murri'den bir hadis tahdis ettim. O da
(onun için) yalan söylemiştir, dedi.
Yalnız Müs\im rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18590, 19514
NEVEVİ ŞERHİ : Salih el-Murri
hakkında: "Yalan söylemiştir" sözü bizim daha önce kaydettiğimiz:
"Salih kimselerin hadis hakkında söylediklerinden daha çok bir hususta
yalan söylediklerini görmedik" diye kaydettiğimiz söze benzer. Bunun
anlamı -Müslim'in açıkladığı gibi- onlar kasti olmaksızın yalan söyleyiverirler
çünkü onlar bu ilmin inceliklerini bilmediklerinden aralarında yalanın da
bulunduğu duydukları her sözü haber diye naklederler, böylelikle kendileri de
yalan söylemiş olurlar çünkü yalan söylemek ister yanılarak, ister kasten olsun
-önceden de kaydettiğimiz gibi- herhangi bir şey hakkında gerçek durumundan
farklı bir şekilde haber vermekten ibarettir.
Burada
sözü geçen Salih (el-Murri) ise abid, zahid ve salih zat1arın büyüklerindendir.
Adı Salih b. Beşir'dir. Künyesi Ebu Beşir olup, Basralı ve kadıdır. Ona
el-Murri denilmesinin sebebi Murre oğullarından bir kadının onu hürriyetine
kavuşturmuş olmasıdır. Babası Arap, annesi ise Murre oğullarından olan kadın
tarafından hürriyetine kavuşturulmuş birisidir. Salih (rahimehullah) güzel
sesle Kur'an okuyan birisi idi. Hatta onu Kur'an okurken dinleyenlerden birisi
(güzelokumasının etkisiyle) ölmüştür. Yüce Allah'tan çok korkan ve çok ağlayan
birisi idi. Affan b. Müslim dedi ki: Salih kıssa anlatmaya başladı mı dehşete
kapılmış bir adama benziyordu. Kederi, adeta yavrusunu kaybetmiş bir anne gibi
çokça ağlamasından ötürü onu gören dehşete kapılırdl. Allah en iyi bilendir.
وحدثنا
محمود بن غيلان.
حدثنا أو
داود. قال: قال
لي شعبة: إيت
جرير بن حازم
فقل له: لا يحل
لك أن تروي عن
الحسن بن عمارة.
فإنه يكذب.
قال لأبو
داود: قلت
لشعبة: وكيف ذاك؟
فقال:حدثنا عن
الحكم بأشياء
لم أجد لها أصلا.
قال قلت له:
بأي شئ؟ قال
قلت للحكم
أصلى النبي
صلى الله عليه
وسلم على قتلى
أحد؟ فقال: لم
يصل عليهم.
فقال الحسن بن
عمارة عن
الحكم عن مقسم
عن ابن عباس؛
إن النبي صلى
الله عليه
وسلم صلى
عليهم ودفنهم.
قلت للحكم: ما
تقول في أولاد
الزنا؟ قال:
يصلى عليهم. قلت:
من حديث من
يروي؟ قال:
يروي عن الحسن
البصري. فقال
الحسن بن
عمارة: حدثنا الحكم
بن يحيى بن
الجزار عن علي.
[:-74-:] Bize
Mahmud b. Ğaylan da tahdis etti. Bize Ebu Davud tahdis edip dedi ki: Bana Şube dedi ki:
Cerir b. Hazim'in yanına
git ve ona: elHasan b. Umare'den hadis rivayet etmek sana helal değildir çünkü
o yalan söyler, dedi.
Ebu Davud dedi ki:
Şube'ye: Bu nasılolur dedim. O şöyle dedi: Bize Hakem'den aslını bir şekilde
bulamadığım çeşitli şeyleri hadis olarak rivayet etti. Ben ona: Bunları ne ile
(rivayet ediyorsun) dedim. O dedi ki: Hakem' e Nebi (sallallahu aleyhi ve
sellem) Uhud' da öldürüleniere namaz kıldı mı ,dedim. O: Hayır, onların üzerine
namaz kılmadı, dedi. Bu sefer Hasan (1I22b) b. Umare, Hakem'den, o Miksem'den,
o İbn Abbas'tan naklen şöyle dedi:
Nebi (sallallahu aleyhi
ve sellem) onların namazıarını kıldı ve onları defnetti. Ben Hakem'e: Zinadan
doğma çocuklar hakkında ne dersin, dedim. O: (Ölmeleri halinde) onların
namazıarı kılınır, dedi. Ben: Peki, bu kimin naklettiği bir hadis olarak
rivayet edilir, dedim. O: Bu Hasan-ı Basri' den rivayet ediliyor dedi. Bu sefer
Hasan b. Umare şöyle dedi: Bize Hakem, Yahya b. el-Cezzar'dan tahdis etti. O
Ali'den nakletti.
Bunu yalnız Müslim
rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 6469, 10316, 18782 ve 18807
NEVEVİ ŞERHİ : "Miksem'den"
ibaresinde geçen Miksem isminde mim harfi kesreli, sin fethalıdır.
"Hakem'
e: Zinadan doğma çocuklar hakkında ne dersin dedim ... Ali'den nakletti."
Bu sözler el-Hasan b. Umare'nin yalan söylediği anlamına gelir. Bu hadisi Hakem
b. Yahya'dan, o Ali'den diye rivayet etmiştir. Halbuki hadis Hasan-ı Basri' den
onun kendi sözü olarak rivayet edilmektedir. Bizler bunun gibi rivayetlerin hem
el-Hasan' dan, hem Ali' den gelmiş olması ihtimali bulunmakla birlikte
hafızların yalancıların yalan söylediklerini çeşitli karinelerle bilip, ortaya
çıkardıklarını daha önce kaydetmiş idik. Onlar bunu bu ilmin mütehassıslarının
bildiği kesin birtakım delillerle bilirler. Dolayısıyla onların bütün bu
hususlarda söyledikleri sözleri kabul edilir.
el-Hasan
b. Umare'nin zayıf bir ravi olduğu ve rivayetinin terk edileceği ittifakla
kabul edilmiştir. Umare isminde ayn harfi ötreli telaffuz edilir.
Yahya
b. el-Cezzar'ın babasının ismi cim, ze ve sonu re harfi ile biten bir isimdir.
el-Metali sahibi dedi ki: Buhari ve Müslim'in sahihlerinde ve Muvatta'da (ismi
bu şekilde) başka birisi yoktur. Onun dışındakiler (yazılış itibariyle buna
benzeyen isimler) Hazzar yahut Harraz olup, her iki ismin de ilk harfi noktalı
hı' dır.
وحدثنا
الحسن
الحلواني.
قال: سمعت
يزيد بن هارون،
وذكر زياد بن
ميمون، فقال:
حلفت ألا أروي
عنه شيئا. ولا
عن خالد بن
محدوج. وقال: لقيت
زياد بن
ميمون. فسألته
عن حديث
فحدثني به عن
بكر المزني.
ثم عدت إليه
فحدثني به عن
مورق. ثم عدت
إليه فحدثني
به عن الحسن.
وكان ينسبهما
إلى الكذب.
[:-75-:] Bize
el-Hasan el-Hulvani de tahdis edip dedi ki: Yezid b.
Harun'u dinledim. Ziyad b. Meymun'u sözkonusu ederek dedi ki:
Hem ondan, hem de Halid
b. Mahduc'dan hiçbir şey rivayet etmeyeceğime dair yemin ettim. Şunları da
söyledi: Ziyad b. Meymun ile karşılaştım. Ona bir hadis hakkında sordum. O
hadisi bana Bekr el-Müzeni'den tahdis etti. Sonra tekrar ona aynı şeyi sordum,
bu sefer o hadisi bana Muverrik'den diye tahdis etti. Tekrar ona (aynısını)
sordum. Bu sefer o hadisi bana el-Hasan'dan tahdis etti. O (Yezid b. Harun) her
ikisinin de (Ziyad b. Meymun'un da, Halid b. Mahduc'un da) yalancı olduğunu
söylerdi.
el-Hulvani dedi ki:
Abdussamed'i (1/23a) -yanında Ziyad b. Meymun'u sözkonusu ettiğim bir sırada-
yalancı olduğunu söylerken dinledim.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18980 ve 19553
NEVEVİ ŞERHİ : "Bize el-Hasan
el-Hulvani tahdis edip dedi ki. yalancı olduklarını söylerdi." Adı geçen
Halid b. Mahduc'un babasının adı olan "Mahduc" fethalı mim'den sonra
sakin ha sonra da ötreli bir dal, arkasından uzatan bir vav ve sonunda cim iledir.
Burada adı geçen Halid, Vasıth olup, zayıf bir ravidir. Nesai de zayıf olduğunu
söylemiştir. Künyesi Ebu Ravh'dır. Enes b. Malik (radıyallahu anh)'ı görmüştür.
Ziyad b. Meymun ise Basralıdır, künyesi Ebu Ammar'dır zayıf birisidir. Buhari
Tarih'inde: Onu terk etmişlerdir demiştir.
Bekr
el-Muzeni'ye gelince, tam adı Bekr b. Abdullah el-Müzeni'dir. Ebu Abdullah
künyeli olup, Basri (Basrah)'dir. Üstün bir tabii ve fakihtir (rahimehullah)
(1/112)
Muverrik'e
gelince, mim harfi ötreli, vav harfi fethalı, şeddeli re ise kesrelidir.
Babasının adı ile birlikte (adı) Muverrik b. el-Muşemric el-Icli el-Kufl'dir.
Ebu'l-Mutemir künyeli olup, abid ve tabiinden üstün birisidir.
"Onları
yalana nispet ederdi (yalancı olduklarını söylerdi)." Sözlerini söyleyen
kişi el-Hulvani, yalancı olduklarını söyleyen kişi ise Yezid b. Harun, yalancı
oldukları söylenen iki kişi de Halid b. MahdCıc ve Ziyad b. Meymun' dur.
"Onlardan
rivayet nakletmemeye yemin ettim" şeklindeki bu uygulaması Müslümanlara
bir nasihat (bir iyilik) ve onlardan uzak kalınması gereği hususunda bir abartı
olsun diye yapmıştır. Böylelikle kimse bu ikisine kanıp, aldanarak onlardan
yalan rivayet nakletmesin ve bu yolla da RasCılullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) adına yalan isnad etmek işine düşmesin. Hatta bazı hallerde onlardan
rivayet edilen bu hadis revac bulup, delil gösterilmesin. Meymun'un yalancı
olduğuna hükmetmesinin sebebi ise kendisine bir hadisi birisinden sonra
diğerinden sonra başkasından tahdis edip nakletmiş olmasıdır. Buna göre bu da
daha önce sözünü ettiğimiz birisinin yalancı olduğu hususunda karinelerin ve
delillerin birbirine eklenmesi türündendir. Allah en iyi bilendir.
وحدثنا
محمود بن
غيلان. قال
قلت لأبي داود
الطيالسي: قد
أكثرت عن عباد
بن منصور.
فمالك لم تسمع
منه حديث
العطارة الذي
روى لنا النضر
بن شميل؟ قال
لي: اسكت. فأنا
لقيت زياد بن
ميمون،
وعبدالرحمن
بن مهدي
فسألناه
فقلنا له: هذه
الأحاديث
التي ترويها
عن أنس؟ فقال
أرأيتما رجلا
يذنب فيتوب
أليس يتوب الله
عليه؟ قال
قلنا: نعم. قال:
ما سمعت من
أنس، من ذا
قليلا ولا
كثيرا. إن كان
لا يعلم الناس
فأنتما لا
تعلمان أني لم
ألق أنسا.
قال
أبو داود:
فبلغنا، بعد،
أنه يروي.
فأتيناه أنا
وعبدالرحمن
فقال: أتوب. ثم
كان، بعد، يحدث.
فتركناه.
[:-76-:] Bize Mahmud b. Ğaylan da tahdis edip dedi ki:
Ebu Davud et-Tayalisi'ye dedim ki: Abbad b. Mansur'dan çokça hadis rivayet
ediyorsun. Peki, neden en-Nadr b. Şumeyl'in bize rivayet etmiş olduğu attare
(hoş koku satan kadın) hadisini ondan dinlememişsin. Bana: Sus, dedi (ve şöyle
devam etti): Çünkü ben Abdurrahman b. Mehdi ile birlikte Ziyad b. Meymun ile
görüştük. Ona şöyle sorduk: Senin Enes'ten diye rivayet ettiğin bu hadislerin
durumu nedir? O şöyle dedi: Bir günah işledikten sonra tövbe eden bir adam
hakkındaki görüşünüz nedir? Allah da onun tövbesini kabul etmez mi? Biz: Eder,
dedik. Bu sefer şöyle dedi: Ben bu hadislerin azını olsun, çoğunu olsun
Enes'ten dinlemiş değilim. İnsanlar (bunu) bilmiyorsa bile sizler benim Enes'le
karşılaşmadığımı bilmiyor musunuz?
Ebu Davud dedi ki: Daha
sonra onun (yine Enes'ten) rivayete devam ettiği haberini aldık. Bu sefer ben
ve Abdurrahman yine yanına gittik, tekrar: Tevbe ediyorum, dedi. Bundan sonra
yine (Enes'ten) diye hadis nakletmeye devam edince biz de onu terk ettik.
(1/23b)
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18782 ve 18807
NEVEVİ ŞERHİ : "Attare (hoş koku
satıcısı kadın) hadisi" hakkında Kadi İyad (rahimehullah) dedi ki: Bu
hadisi burada adı geçen Ziyad b. Meymun, Enes'ten diye rivayet etmiştir. Buna
göre Medine' de el-Hevla denilen hoş koku satıcısı bir kadın vardı. Aişe
(r.anha)'nın yanına girdi ve ona kocasıyla birlikte başlarından geçeni anlattı.
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'de ona kocanın faziletini söyledi. Bu sahih
olmayan, uzunca bir hadistir. Bunu İbn Vazzah tamamıyla zikretmiştir. Sözü
geçen bu koku satıcıs! kadının Tuveyt kızı el-Hevla olduğu da söylenir.
"Abdurrahman
b. Mehdi ile Ziyad b. Meymun'un yanına gittik." Abdurrahman ismi; gittik,
karşılaştık fiilini yapan fiildeki zamire atfedilmiştir. "İnsanlar
bilmiyorsa ... " sözü siz bunu biliyorsunuz demektir. Bu durumda bu takrir
anlamında bir istifham (doğruyu söylemeyi gerektiren bir soru) olur. (11113)
حدثنا
حسن الحلواني
قال: سمعت
شبابة. قال:
كان عبدالقدوس
يحدثنا فيقول:
سويد بن عقلة.
قال شبابة:
وسمعت
عبدالقدوس
يقول: نهى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم أن يتخذ
الروح عرضا. قال
فقيل له: أي شئ
هذا؟ قال:
يعني تتخذ كوة
في حائط ليدخل
عليه الروح.
قال
مسلم: وسمعت
عبيدالله بن
عمر
القواريري يقول:
سمعت حماد بن
زيد يقول
لرجل، بعد ما
جلس مهدي بن
هشام بأيام:
ما هذه العين
المالحة التي
نبعت قبلكم؟
قال: نعم. يا
أبا إسماعيل.
[:-77-:] Bize
Hasan el-Hulvani tahdis edip dedi ki: Şebabe'yi şöyle derken dinledim:
Abdulkuddus bize tahdis ederek Suveyd b. Akale diyordu. Şebabe dedi ki: Ben Abdulkuddus'u de şöyle derken dinledim:
Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) rüzgarın mal edinilmesini yasak etti. Kendisine bu nasıl olur
denilince şöyle dedi: Yani bir duvarda içinden üzerine rüzgar girsin diye bir
delik açılması demektir.
Müslim dedi ki: Ben
Ubeydullah b. Ömer el-Kavariri'yi şöyle derken dinledim: Mehdi b. Hilal (ders
okutmaya) oturduktan birkaç gün sonra Hammad b. Zeyd'i bir adama: Şu sizin
taraftan kaynayan bu tuzlu pınar neyin nesidir derken dinledim. O: Evet, ey Ebu
İsmail, diye cevap verdi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18589, 18798
NEVEVİ ŞERHİ : "Şebabe'yi şöyle
derken dinledim ... Bir delik açmasıdır." Burada anlatılanlardan maksat
Abdulkuddüs'ün tashif yaptığının (kelimeleri yazılışları birbirine yakın,
anlamları farklı başka kelimelerle bir şekilde değiştirdiğinin), ne kadar gafil
ve zaptının ne kadar tutarsız olduğunun açıklanması, onun rivayetinin senedinde
de, metninde de yanılmalarının görüldüğünün ortaya konulmasıdır.
İsnatta
o ayn ve kaf harfleri ile Suveyd b. Akale diye rivayet etmiştir. Halbuki bu
açık bir tashif ve apaçık bir hatadır. Doğrusu ise her ikisi de fethalı, gayn
ve fe ile "Gafele" dir.
Metinde
ise o re harfi fethalı olarak "er-ravh (rüzgar)" ve ayn harfi ile re
harfi sakin olmak üzere "arz (ma!)" demiştir. Halbuki bu son derece
çirkin bir tasnif ve açık bir hatadır. Doğrusu ise re harfinin ötreli olup
"er-ruh" olması, diğer kelime ise noktalı gayn ve dat ile
"ğarad" olmasıdır.
Yani
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) canlı bir hayvanın ok atmak için hedef
edinilip, ona ok ve benzeri şeyler atılmasını yasaklamıştır. İleride bu hadisin
açıklaması ve bundaki fıkhi hükümler yüce Allah'ın izniyle av ve zebihalar
bölümünde gelecektir.
"Şebabe"nin
adına dair açıklama ve nasılokunacağı daha önceden geçti. "Üzerine ravh'ın
girmesi için" ifadesi ise üzerine rüzgar ve hava girmesi için demektir.
"Mehdi
b. Hilal (ders okutmaya oturduktan sonra) ... evet ey Ebu İsmail, dedi."
Burada sözü edilen Mehdi'nin zayıf olduğu ittifakla kabul edilmiştir. Nesai: O
Basralı metruk bir ravidir. Davud b. Ebu Hind ve Yunus b. Ubeyd'den rivayet
nakleder. "Tuzlu pınar" tabirinden maksat ise onun zayıf bir ravi ve
cerh edilmiş bir ravi olduğundan kinayeli bir ifadedir. Kendisinin "evet
ey Ebu İsmail" diye cevap vermesi ile de cerh edilmesine kendisi de
muvafakat etmiş gibi görünüyor. Ebu İsmail ise Hammad b. Zeyd'in künyesidir.
(11114)
وحدثنا
الحسن
الحلواني.
قال: سمعت
عفان قال: سمعت
أبا عوانة
قال: ما بلغني
عن الحسن حديث
إلا أتيت به
أبان بن أبي
عياش، فقرأه
علي.
[:-78-:] Bize
el-Hasan el-Hulvani de tahdis edip dedi ki: Affan'ı şöyle derken dinledim: Ebu Avane'yi şöyle derken dinledim: el-Hasan'dan bana
ulaşan herbir hadisi mutlaka Eban b. Ayyaş'a götürmüşümdür. (1I24a) O da o
hadisi bana okumuştur.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 19518
NEVEVİ ŞERHİ : "Ebu Avane'yi
şöyle derken dinledim... bana okumuştur." Ebu Avane'nin adı el-Vaddah b.
Abdullah'tır. "Eban" ismi munsarıf da olur, gayr-ı munsarıf da ama
munsarıf olması daha güzeldir. Ebu Avane ve Eban' dan da daha önce söz edilmişti.
Buradaki (Ebu Avane'nin) sözlerinin anlamı ise onun (Eban'ın) kendisine
hakkında soru sorulan her bir rivayeti el-Hasen'den deyip, nakletliğini ve bunu
yaparken de yalan söylediğini anlatmaktır.
وحدثنا
سويد بن سعيد.
حدثنا علي بن
مسهر. قال: سمعت
أنا، وحمزة
الزيات من
أبان بن أبي
عياش نحوا من
ألف حديث.
قال
علي: فلقيت
حمزة فأخبرني
أنه رأى النبي
صلى الله عليه
وسلم في
المنام. فعرض
عليه ما سمع من
أبان. فما عرف
منها إلا شيئا
يسيرا. خمسة
أو ستة.
[:-79-:] Bize
Suveyd b. Said de tahdis edip dedi ki: Bize Ali b.
Mushir tahdis edip dedi ki:
Ben ve Hamza ez-Zeyyat,
Eban b. Ebu Ayyaş'tan yaklaşık bin hadis kadar dinledik.
Ali dedi ki: Sonra Hamza
ile karşılaştım. Bana onun rüyada Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'i
gördüğünü ve ona Eban'dan dinlediklerini kendisine arz ettiğini, beş yahut altı
hadis kadar çok azı dışında bunların hiçbirisini tanımadığını haber verdi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 18596
NEVEVİ ŞERHİ : "Hamza ez-Zeyyat,
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'i rüyasında gördü ... çok azı dışında"
Kadı Iyaz (rahimehullah) dedi ki: Bu ve benzerleri Eban'ın bilinen ve
kesinleşmiş zayıf bir ravi olduğuna dair ışık tutan ve bunu daha
belirginleştiren bir husus gibi değerlendirilir. Yoksa rüya ile kesin bir hüküm
verileceği, sabit olmuş bir sünnetin iptal, sabit olmamış bir sünnetin de sabit
olacağı anlamına gelmez. Bu ilim adamlarının icmaıyla böyle kabul edilmiştir.
Bu Kadi İyad'ın sözleri olduğu gibi onun dışında bizim mezhep alimlerimizin de,
başkalarının da söylediği budur. Onlar da rüya gören bir kimsenin rüyası
sebebiyle kesinlik kazanmış şer'i bir hükmün değiştirilmesinin sözkonusu
olmayacağı üzerinde ittifak bulunduğunu nakletmişlerdir. Sözünü ettiğimiz bu
durum da Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in: "Rüyada beni gören beni
görmüş demektir" buyruğuna da aykırı değildir. Çünkü bu hadisin anlamı
şudur:
Onu
rüyada görmek sahih bir rüyadır. Anlamsız rüyalar ve şeytanın karıştırmaları
türünden değildir ama yine bu rüya ile şer'i bir hüküm tespit etmek caiz
değildir çünkü uyku hali rüyayı gören kimsenin gördüklerini zapt ve tahkik
edebilme hali değildir. İlim adamlarının ittifak ettikleri üzere rivayeti ve
şahitliği kabul edilecek kimselerde aranan şartlardan birisi de uyanık bir
kimse olması, gafil olmaması, hıfzının kötü ve hatasının çok, zaptının da
yanlış olmamasıdır. Uyuyan bir kimse ise bu nitelikte değildir. İşte zapt şartı
yerine gelmediğinden ötürü uyuyanın rivayeti kabul edilmez. Bütün bunlar ise
veIilerin hüküm verdiklerinin hilafına bir hüküm tespit etmek ile ilgili
rüyalar hakkındadır. Eğer kişi Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'i şer'an
teşvik edilmiş bir fiili yaptığını emrettiğini yahut yasak olan bir fiili
yapmamasını söylediğini ya da masıahat olan bir işi yapmayı ona irşad ettiğini
gösterecek olursa buna uygun amel etmenin müstehap oluşunda görüş ayrılığı
yoktur çünkü bu sadece rüyaya dayanılarak bir hüküm tespit etmek değildir.
Aksine o husus ile ilgili asli bir hükmün varlığı sebebiyle bu böyledir. Allah
en iyi bilendir.
حدثنا
عبدالله بن
عبدالرحمن
الدارمي.
أخبرنا
زكرياء بن
عدي. قال: قال
لي أبو إسحاق
الفزاري: اكتب
عن بقية ما
روي عن
المعروفين.
ولا تكتب عنه
ما روي عن غير
المعروفين
ولا تكتب عن
إسماعيل بن
عياش ما روي
عن
المعروفين،
ولا عن غيرهم.
[:-80-:] Bize Abdullah
b. Abdurrahman ed-Darimı tahdis etti. Bize Zekeriya b. Adiyy haber verip dedi
ki: Ebu İshak el-fezari bana dedi ki:
Bakiye'den onun tanınan
ravilerden naklettiği rivayetleri yazabilirsin ama ondan tanınmayan ravilerden
naklettiği rivayetleri yazma. İsmail b. Ayyaş'ın ise tanınan ravilerden de,
başkalarından da naklettiği rivayetleri yazma.
Diğer Tahric: Tirmizi,
2859; Tuhfetu'l-Eşraf, 18391
NEVEVİ ŞERHİ : "Bize ed-Oarimı
tahdis etti." Buna dair açıklama ve Oarim'e nispet edildiği bilgisi daha önceden
geçti. Ebu İshak el-Fezarı (1/115) fe harfi fethalı okunur, adı İbrahim b.
Muhammed b. el-Hasan b. Esma b. Carihe el-KCıfl'dir. Üstün değere sahip olduğu,
ilim ve fazilette ileri gittiği ittifakla kabul edilmiş pek değerli bir
imamdır. Allah en iyi bilendir.
"Ebu
İshak el-Fezarı dedi ki: ... yazma" Ebu İshak el-Fezarı'nin İsmail
hakkındaki bu sözleri imamların cumhurunun söylediklerine muhalifiir. Abbas
dedi ki: Yahya b. Main'i şöyle derken dinledim: İsmail b. Ayyaş sikadır. Ben
onu Şam ahalisi arasında Bakiye'den daha çok severdim. İbn Ebu Hayseme de dedi
ki: Yahya b. Main'i şöyle derken dinledim: O sika bir ravidir ama Iraklılar
onun rivayet ettiği hadislerden hoşlanmazlar. Buhari dedi ki:
Şam
ahalisinden naklettiği rivayetleri daha sahihtir. Amr b. Ali dedi ki: Kendi
şehri halkından hadis naklettiği takdirde rivayeti sahihtir. Medine halkından
hadis nakledecek olursa -Hişam b. Urve, Yahya b. Said ve Sehl b. Ebu Salih
gibi- hiçbir değeri yoktur.
Yakub
b. Süfyan dedi ki: Ben arkadaşlarımızın şöyle dediklerini duyardım: Şamiıların
ilmi İsmail b. Ayyaş ile Velid b. Müslim'in yanındadır. Yakub dedi ki: Bazı
kimseler İsmail hakkında konuşmuş iseler de o sika ve adaletli birisidir. Şam
ahalisinin rivayet ettiği hadisleri herkesten en iyi bilen odur. Hiç kimse bu
hususta onun önüne geçemez. Onun hakkında yapılan en ileri tenkit Mekke ve
Medineli sika ravilerden garib rivayetler nakleder demekten ibarettir. Yahya b.
Main der ki: İsmail Şamiılardan naklettiği rivayetlerde sikadır ama
Hicazhlardan rivayet nakledecek olursa onun kitabı kaybolduğundan ötürü
hıfzında onlardan naklettiği bazı rivayetleri karıştırmıştır.
Ebu
Hatim dedi ki: O leyyin bir ravidir. Hadisi yazılır. Ebu İshak el-Fezarı
dışında kimsenin ondan uzak durduğunu bilmiyorum. Tirmizi dedi ki: Ahmed dedi
ki: O Bakiye'den daha uygun bir ravidir çünkü Bakiye'nin münker birtakım
hadisleri vardır. Ahmed b. Ebu'l-Havari dedi ki: Vekl' bana, sizde İsmail b.
Ayyaş'tan rivayet naklediyorlar mı, dedi. Ben: Velid ve Mervan ondan rivayet
naklediyorlar ama Heysem b. Harice ile Muhammed b. Iyas etmiyorlar, dedim. Bu
sefer: Heysem ve İbn Iyas ne ki? O şehir ahalisinden olanlar Velid ve Mervan'
dır dedi. Allah en iyi bilendir.
وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم
الحنظلي. قال:
سمعت بعض
أصحاب
عبدالله قال:
قال ابن المبارك:
نعم الرجل
بقية. لولا
أنه كان يكني
الأسامي
ويسمي الكنى.
كان دهرا
يحدثنا عن أبي
سعيد الوحاظي.
فنظرنا فإذا
هو عبدالقدوس.
[:-81-:] Bize
İshak b. İbrahim el-Hanzali de tahdis edip (1I24b) dedi ki: Ben Abdullah'ın arkadaşlarından
birisini şöyle derken dinledim: İbnu'l-Mubarek dedi ki:
Bakiye eğer isimleri
künye, künyeleri de isim diye zikreden birisi olmasaydı ne iyi adam olurdu.
Uzun bir süre bize Ebu Said elVuhazi' den tahdis edip durdu, bir de inceleyince
bunun Abdulkuddüs olduğunu görüverdik.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18930
NEVEVİ ŞERHİ : "Bize İshak b.
İbrahim el-Hanza1i tahdis edip dedi ki: (11116) ... Abdulkuddüs olduğunu
gördük." Buradaki: "Abdullah'ın arkadaşlarından birisinden
dinledim" ifadesinde meçhul bir ravi vardır ve onun rivayetinin delil
gösterilmesi sahih değildir ama Müslim bunu asli bir rivayet olarak değil,
mutabaat olarak zikretmiştir. Kitapta daha önce bunun benzerleri geçmiş ve
Müslim'in bu rivayeti buraya kaydetmesinin açıklamasını da yapmış idik.
"İsimleri
künye, künyeleri isim diye zikretmek." Bunun anlamı şudur: O ismiyle
tanınan bir kimseden rivayette bulunacak olursa onu künyesiyle anar, ismini
söylemezdi. Künyesiyle tanınan bir kimseden rivayette bulunacak olursa ismini
verir, künyesini anmazdı. Bu da tedlisin bir çeşididir ve bu çirkin ve yerilmiş
bir tedlis türüdür çünkü böyle bir ravinin durumunu insanlar için içinden
çıkılmayacak bir şekilde zorlaşhrmaktadır. Bu ravinin o bilinen zayıf ravi
olmadığı vehmini verir ve böylelikle onu ittifakla bilinen ve terkedilmiş cerh
halinden çıkartıp, ilim adamlarından bir topluluk nezdinde tek etkisi kabul
edilmeyen hatta böyle bir durumdaki ravinin rivayetini delil gösteren bir
meçhullük durumuna taşır. Bu ise hadisin sıhhatine hükmetmek konusunda bir
kararsızlığa, başkaları nezdinde ise zayıf görülmesine götürür. Bazen meçhul
bir ravi güçlendirici bir başka rivayet sebebiyle delil gösterilebilir yahut
onun sebebiyle başkası tercih edilir ya da onun rivayeti istinas (destekleyici
rivayet) olarak görülebilir. Bu tedlis türünün en çirkin şekli ise zayıf olan
raviye sika olan ravinin -bu husustaki ortaklıkları sebebiyle- künyesini ya da
isminivermesidir. Sika olan ravi de bununla meşhur olduğundan ötürü rivayetinin
delil gösterileceği izlenimini de böylelikle vermiş olur. Bundan önceki
fasıllarda tedlis yapmanın hükmünü geniş bir şekilde açıklamış bulunmaktayız.
Allah en iyi bilendir.
el-Vuhal'i
nispeti vav harfi ötreli, ha şeddesiz ve noktalı zı iledir. el-Metali sahibi
ile başkaları vav harfinin fethalı okunacağım da nakletmiş bulunmaktadırlar.
Ebu Ali el-Gassani dedi ki: Vuhaze Himyerlilerin bir koludur. Burada adı geçen
Abdulkuddüs ise daha önce zayıf olduğu ve tashif yaptığı belirtilen eş-Şami
nispetli olup, Abdulkuddüs b. Habib el-Kelaı Ebu Said eş-Şami'dir. Buna göre o
hem Kelai, hem Vuhazı nispetlidir.
وحدثني
أحمد بن يوسف
الأزدي. قال
سمعت عبدالرزاق
يقول: ما رأيت
ابن المبارك
يفصح بقوله:
كذاب إلا
لعبدالقدوس.
فإني سمعته
يقول له: كذاب.
[:-82-:] Bana
Ahmed b. Yusuf el-Ezdi de tahdis edip dedi ki: Abdurrezzak'ı
şöyle derken dinledim:
Ben İbnu'l-Mubarek'in,
Abdulkuddüs dışında kimse için yalancıdır sözünü açıkça kullandığım hiç
görmedim ama ben onun Abdulkuddüs'e: Yalancıdır dediğini dinledim.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18931
وحدثني
عبدالله بن
عبدالرحمن
الدارمي. قال:
سمعت أبا
نعيم. وذكر
المعلى بن
عرفان. فقال:
قال: حدثنا
أبو وائل قال:
خرج علينا ابن
مسعود بصفين.
فقال أبو
نعيم: أتراه
بعث بعد
الموت؟
[:-83-:] Bize Abdullah
b. Abdurrahman ed-Darimi de tahdis edip dedi ki: Ebu Nuaym'i dinledim. el-Mualla b. Urfan'ı söz konusu ederek
dedi ki:
(el-Mualla) dedi ki: İbn
Mesud Sıffin' de yammıza çıkıp geldi. Bunun üzerine Ebu Nuaym: Ne dersin sence
(İbn Mesud) öldükten sonra diriltildi mi acaba?
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
NEVEVİ ŞERHİ : Dariml'nin: "Ebu
Nuaym'ı dinledim... Ölümden sonra dirildi mi dersin?"
Bu
sözlerin anlamı el-Mualla'nın bu sözleriyle Ebu Vail adına yalan uydurduğudur çünkü
İbn Mes'ud (rr.a.) 32 yılında vefat etmiştir. 33 yılında vefat ettiği de
söylenmiş ise de birincisi çoğunluğun kanaatidir. Bu ise Osman (r.a.)'ın
halifeliğinin sona ermesinden üç yıl öncedir. Sıffin vakası ise Ali (r.a.)' ın
halifeliği döneminde bundan iki sene sonra meydana gelmiştir. Dolayısıyla İbn
Mesud (r.a.)'ın Sıffin'de yanlarına çıkmış olması ancak ölümden sonra
diriltilmiş olması halinde mevcuttur. Sizler ise ölümden sonra diriltilmediğini
çok iyi biliyorsunuz. Ebu Vail oldukça üstün, fazileti kemal derecesinde,
mertebesi pek yüksek ve sağlamlığı ittifakla kabul edilmiş olmakla birlikte İbn
Mesud yanlarına çıkıp gelmemişse yanımıza çıkıp geldi, demiş olamaz. Bu
hakkında şüphe olunmayan bir husustur. O halde bu yalanı söyleyeni n el-Mualla
b. Urfan olması kesinlik kazanmaktadır. Kaldı ki zayıf olduğu da bilinen bir
ravidir.
Sıffin
kelimesi sad, şeddeli fe ve ondan sonra ref, nasb ve cer hallerinde düşmemek
şartıyla ye ve nun ile yazılır. Meşhur olan söyleyiş de budur. Ebu Ömer
ez-Zahid'in, Saleb'den, onun el-Ferra'dan diye naklettiği başka bir söyleyiş de
vardır. Aynı şekilde müteahhirundan el-Metali sahibinin ve başkalarının da
naklettiği bir söyleyişe göre ref halinde Siffun diye söylenir. Sıffin Şam
ahalisi ile Irak ahalisi arasında Ali ve Muaviye (r.a.uma) arasında meydana
gelen vakıanın geçtiği yerdir.
el-Mualla'nın
babası Urfan'a gelince, ayn harfi ötreli olup, re harfi sakindir. Meşhur olan
budur. Ayn harfi kesreli olarak (İrfan) şeklinde söyleyişi de nakledilmiştir.
Hafız Ebu Amir el-Abderi de bu ismi kesre ile zapt etmiştir. Burada adı geçen
el-Mualla, Esedli, Kufeli zayıf bir ravidir. Buhari -Allah'ın rahmeti üzerine
olsun- Tarih'inde: O rivayet ettiği hadisleri münker birisidir derken, Nesai
de, başkaları zayıf olduğunu söylemiştir.
Ebu
Nuaym, el-Fadl b. Dukeyn -dal harfi ötreli olarak- 'dir. Dukeyn, lakaptır, adı
Amr b. Hammad b. Zuheyr'dir. Ebu Nuaym Kufeli olup, çağdaşlarının en üstün ve
en sağlam ravilerindendir. (rahimehullah)
حدثني
عمرو بن علي
وحسن
الحلواني،
كلاهما عن عفان
بن مسلم. قال:
كنا عند
إسماعيل بن
علية. فحدث رجل
عن رجل. فقلت
إن هذا ليس
بثبت. قال
فقال الرجل: اغتبته.
قال إسماعيل:
ما اغتابه
ولكنه حكم: أنه
ليس بثبت.
[:-84-:] Amr b. Ali ve Hasan el-Hulvani tahdis etti.
İkisi (1I25a) Affan b. Müslim'den şöyle dediğini nakletti:
İsmail b. Uleyye'nin
yanında idik. Bir adam bir başka adamdan hadis nakletti. Ben: Bu sağlam bir
ravi değildir dedim. Bu sefer o adam: Onun gıybetini yaptın, dedi. İsmail:
Hayır, onun gıybetini yapmadı. Aksine onun sağlam bir ravi olmadığına dair
hüküm verdi, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 18437
وحدثنا
أبو جعفر
الدارمي.
حدثنا بشر بن
عمر. قال: سألت
مالك بن أنس،
عن محمد بن
عبدالرحمن الذي
يروي عن سعيد
بن المسيب؟
فقال: ليس
بثقة. وسألته
عن صالح مولى
التوأمة؟
فقال: ليس
بثقة. وسألته
عن أبي
الحويرث؟
فقال: ليس
بثقة. وسألته
عن شعبة الذي
روي عنه ابن
أبي ذئب؟ فقال:
ليس بثقة.
وسألته عن
حرام بن
عثمان؟ فقال:
ليس بثقة.
وسألت مالكا
عن هؤلاء
الخمسة؟ فقال:
ليسوا بثقة في
حديثهم.
وسألته عن رجل
أخر نسيت
اسمه؟ فقال:
هل رأيته في
كتبي؟ قلت: لا.
قال: لو كان
ثقة لرأيته في
كتبي.
[:-85-:] Bana Ebu
Cafer ed-Darimı de tahdis edip dedi ki: Bize Bişr b. Ömer tahdis edip dedi ki:
Malik b. Enes'e, Said b.
el-Müseyyeb'den rivayet nakleden Muhammed b. Abdurrahman'a dair soru sordum. O:
Sika değildir, dedi. Yine Malik'e İbn Ebu Zi'b'in kendisinden rivayet
naklettiği Şube hakkında sordum, o: Sika değildir, dedi.
Ona et-Tev'eme'nin
azatlısı Salih hakkında sordum, yine: Sika değildir dedi. Ona Ebu'l-Huveyris hakkında
sordum. Sika değildir dedi, ona Haram b. Osman'ı sordum, sika değildir dedi.
Evet, Malik b. Enes'e (1/25b) bu beş kişi hakkında sordum, o: Rivayet ettikleri
hadislerinde sika değildirler, dedi. Sonra ona şu anda adını unuttuğum bir
başka adam hakkında sordum, bu sefer: Sen onu benim kitaplarımda (isminin
geçtiğini) gördün mü, dedi. Ben:
Hayır, dedim. Bu sefer
Malik: Eğer o sika birisi olsaydı, kesinlikle onu (adını) kitaplarımda
görecektin dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 19249
NEVEVİ ŞERHİ: "Bana Ebu Cafer
ed-Darimi de tahdis etti." Burada geçen Ebu Cafer'in adı Ahmed b. Said b.
Sahr en-Neysaburi'dir. Sika, alim, sağlam ve rivayeti çok dikkatli birisi idi.
(1/118) Hadis hafızlarından birisi idi, ömrünün büyük çoğunluğu hadis tahsili
için rihlede geçmiş birisidir.
"et-Tev'eme'nin
azatlısı Salih .. ," et-Tev'eme ismi (elif, lam'dan sonra) te, sonrasında
sakin bir vav, sonra da fethalı bir hemze gelir. Kadi İyad (rahimehullah) dedi
ki: İsminin doğru şekli budur. Bazen teshil yapılarak vav harfi fethalı okunup,
hemzenin harekesi ona nakledilebilir. Kadi İyad devamla der ki: Te harfini
ötreli, vav'ı da hemze gibi okuyan hata eder. Hocaların ve ravilerin çoğunlukla
rivayeti de budur. Bu ismi ilk olarak kaydettiğimiz şekilde el-Mutelif ve'
I-Muhtelif eserleri telif edenler de böylece tespit etmişlerdir. Aynı şekilde
hoc:ılarımlZdan bilgi sahibi kimselerden de bunu böylece bellemiş
bulunmaktayız. (Kadi İyad devamla) dedi ki: Burada sözü geçen et-Tev'eme,
Umeyye b. Halef el-Cumahi'nin kızıdır. Bu bilgiyi Buhari ve başkaları
vermiştir. Vakidi der ki: Aynı batında bir başka kızkardeşi ile birlikte ikiz
idi. Bundan dolayı ona et-Tev'eme (ikiz kız) denilmiştir. Kendisi Ebu Salih'i
azat eden hanımefendisidir. Bu Ebu Salih'in adı da Nebhan'dır. Kadi İyad'ın
ifadeleri burada bitmektedir.
Diğer
taraftan Malik (rahimehuııah) et-Tev'eme'nin azatlısı Salih'in zayıf olduğuna
hüküm vermiş ve: O sika değildir demiştir. Ancak başkası ona muhalefet
etmiştir. Yahya b. Main: Bu Salih sikadır, huccettir demiştir. Malik'in ondan
sema yoluyla hadis almayı terk ettiği söylenmiştir. (Yahya b. Main devamla)
dedi ki: Malik ona oldukça yaşlanıp, bunadığından sonra yetişmiştir. Aynı
şekilde es-Sevri de bunamasından sonra ona yetişmiş, bu sebeple ondan münker
birtakım hadisler dinlemiştir fakat hafızası karışmadan önce ondan hadis
dinlemiş olanların rivayetleri sağlamdır.
Ebu
Ahmed b. Adiyy dedi ki: Eğer önceden ondan hadis dinlemişlerse onun rivayetinde
bir beis yoktur. İbn Ebu Zi'b, İbn Cureye, Ziyad b. Sa'd ve başkaları gibi. Ebu
Zur'a dedi ki: Burada adı geçen Salih zayıf bir ravidir. Ebu Hatim er-Razi dedi
ki: Kavi değildir. Ebu Hatim b. Hibban da: et-Tev'eme'nin azatlısı Salih'in
hafızası 125 yılında değişikliğe uğramış, böylelikle son dönemlerdeki hadisleri
önceki hadislerine karışmış ve birbirinden ayırt edilemez olmuştur. Bu sebeple
de terk edilmeyi hak etmiştir. Allah en iyi bilendir.
Malik'in
sika değildir dediği Ebu'I-Huveyris'in adı ise Abdurrahman b. Muaviye b.
el-Huveyris el-Ensari ez-Zuraki el-Medeni' dir. Hakim, Ebu Ahmed, hadis
alimlerine göre kavi değildir demiştir. Ahmed b. Hanbel ise Malik' in o sika
değildir sözüne karşı Çıkmış ve ondan Şube rivayet etmiştir, demiştir. Buhari
de Tarih'inde sözkonusu etmekle birlikte hakkında bir şey söylemeyerek: Şube
onun hakkında (adı) Ebu'l-Cuveyriye'dir, derdi. Hakim Ebu Ahmed bu sözü
naklettikten sonra bu bir yanılmadır demiştir. İbn Ebu
Zi'b'in
kendisinden rivayet nakledip, Malik'in sika değildir dediği Şube'ye gelince
(1/119) Şube, el-Kuraşi el-Haşimi el-Medeni nispetli Ebu Abdullah künyelidir.
Künyesinin Ebu Yahya olduğu da söylenmiştir. İbn Abbas'ın azatlısıdır. İbn
Abbas (r.a.)'dan hadis dinlemiştir. Malik ile birlikte çok kimse onun zayıf
olduğunu söylemiştir. Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Main ise onda bir beis yoktur
demişlerdir. İbn Adiyy: Onun münker bir hadisini bulmadım, demiştir.
İbn
Ebi Zi'b ise pek üstün, beyefendi Muhammed b. Abdurrahman b. el-Muğire b. Haris
b. Ebu Zi'b olup, Hişam b. Şube b. Abdullah el-Kuraşi elAmiri el-Medeni' dir. O
dedesinin dedesine nispet edilmiştir.
Malik'in
sika değildir dediği Haram b. Osman'a gelince, Buhari: O Ensari ve Sülemi olup
hadisi münker birisidir demiştir. ez-Zubeyr: Şiilik eğilimi vardı demiştir. İbn
Cabir b. Abdullah'tan rivayet nakletmiştir. Nesai: O Medineli zayıf bir
ravidir, demiştir.
"Ona
-yani Malik' e- bir adam hakkında sordum. O: Eğer o sika birisi olsaydı onu
kitaplarımda görecektin, dedi" ibaresi, Malik'in (rahimehullah) kitabına
aldığı kimsenin sika olduğuna dair açık bir ifadesidir. Buna göre onun
kitabında adını bulduğumuz bir ravinin Malik' e göre sika kabul edildiğine
hükmederiz. Bununla birlikte başkası nezdinde sika da olmayabilir.
İlim
adamları adalet sahibi kimsenin meçhul bir kişiden rivayet nakletmesi halinde o
meçhul kişi için bunun bir tadil olup (adaletli kabul etmek) olmadığı hususunda
ihtilaf etmişlerdir. Bazıları bunun tadil olduğu kanaatinde olmakla birlikte
büyük çoğunluk bunun tadil olmadığı kanaatindedir. Doğru olanı da budur çünkü
bazı hallerde rivayetini delil göstermek için değil, itibar için, şahit
göstermek için ya da başka bir maksatla sika olmayan birisinden rivayet
nakledebilir ama Malik'in sözünün bir benzerini ya da ona yakın bir sözü
söyleyecek olursa kitabına adını koyduğu kimseler ona göre adaletli demek olur.
Fakat: Bana sika birisi haber verdi diyecek olursa, tercih edilen kanaate göre
yaklaşımında ve cerh sebeplerinde bu sözü söyleyene muvafakat edenlere göre
tadil ifadesi olarak bu yeterlidir. Bu hususta onunla muvafakat etmeyen kimseye
yahut hali meçhulolana gelince, hakkında tadil (adaletli olduğunu söylemek)
yeterli değildir çünkü böyle bir durumda bu sözü söyleyen kimsenin cerh sebebi
görmediği ama bizim cerh edici bir nitelik olarak gördüğümüz bir husus
bulunabilir. Çünkü cerhin sebepleri gizli ve hakkında ihtilaf edilmiş
bulunmaktadır. Belki de adını zikredecek olursa biz onda bulunan cerh edici bir
niteliği tespit edebiliriz.
وحدثني
الفضل بن سهل.
قال حدثني
يحيى بن معين. حدثنا
حجاج. حدثنا
ابن أبي ذئب
عن شرحبيل بن
سعد، وكان
متهما.
[:-86-:] Bana
el-Fadl b. Sehl de tahdis edip dedi ki: Bana Yahya b. Main tahdis edip dedi ki:
Bize Haccac tahdis edip dedi ki: Bize İbn Ebi
Zi'b, Şurahbil b. Sa'd'dan tahdis etti. O itham edilen birisi idi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 19316
NEVEVİ ŞERHİ: "Şurahbil b.
Sa'd'den, o itham edilen birisi idi." Daha önceden Şurahbil'in Arapça
olmayan bir isim olduğunu munsarıf olmadığını söylemişti. Burada sözü geçen
Şurahbil Meğazi imamlarındandır. Süfyan b. Uyeyne dedi ki:
Meğazi'yi
ondan daha iyi bilen bir kimse yoktu. Bir ara muhtaç düşmüştü. Bundan dolayı
bir kişinin yanına gidip, ondan bir şey istediği halde kendisine vermeyecek
olursa Şurahbil'in senin baban Bedir'de bulunmamıştır diyeceğinden
korkuyorlardı. Süfyan'dan başkaları da: Şurahbil Ensar'ın azatlısı idi,
demişlerdir. O Medinelidir, künyesi de Ebu Sa' d' dır.
Muhammed
b. Sa'd dedi ki: O yaşlı bir şeyh (hoca, üstad) idi. (11120) Zeyd b. Sabit'ten
ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in genelolarak ashabından rivayette
bulunmuş, oldukça geç vefat etmiştir. Öyle ki hafızası karıştı, çok ileri
derecede muhtaç ve fakir düştü, rivayeti delil gösterilmez.
وحدثني
محمد بن
عبدالله بن
قهزاذ. قال:
سمعت أبا
إسحاق
الطالقاني
يقول: سمعت
ابن المبارك يقول:
لو خيرت بين
أن أدخل الجنة
وبين أن ألقى
عبدالله بن
محرر، لاخترت
أن ألقاه ثم
أدخل الجنة.
فلما رأيته،
كانت بعرة أحب
إلي منه.
[:-87-:] Bana
Muhammed b. Abdullah b. Kuhzaz da tahdis edip dedi ki: Ebu İshak et-Talekani'yi
şöyle derken dinledim: Abdullah b. el-Mubarek'i
şöyle derken dinledim:
Cennete girmek ile
Abdullah b. Muharrar ile görüşmekten birisini tercih etmekte serbest
bırakılacak olursam şüphesiz onunla karşılaşmayı tercih eder sonra cennete
konulmayı dilerdim ama onu görünce bu sefer bir hayvan pisliği dahi benim için
ondan daha değerli oldu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18932
NEVEVİ ŞERHİ: "İbn Kuhzaz,
et-Talekani'den" bu iki ismin nasıl harekelenip, okunacağı bundan önceki
babta açıklanmış bulunmaktadır.
"Cennete
girmek ile ... sonra da cennete girmeyi tercih ederdim." İbarede geçen
"Muharrar" isminde mim harfi ötreli, ha fethalı iki ra' dan birincisi
de fethalı okunur. Bu kitabın baş taraflarında geçmişti.
وحدثني
الفضل بن سهل.
حدثنا وليد بن
صالح. قال: قال
عبدالله بن
عمرو: قال
زيد، يعني ابن
أبي أنيسة: لا
تأخذوا عن أخي.
[:-88-:] Bana
el-Fadl b. Sehl de tahdis etti. Bize Velid (1/26) b. Salih tahdis etti. Ubeydullah b. Amr dedi ki: Zeyd b. Ebu Uneys'e: Kardeşimden
(rivayet) almayın, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18667
NEVEVİ ŞERHİ : "Zeyd -yani İbn
Ebu Uneyse-: Kardeşimden (hadis) almayın. dedi." "Uneyse"
isminde hemze ötreli, nun fethalıdır. Ebu Uneyse'nin adı Zeyd' dir. Sözü edilen
kardeşinin adı da Yahya' dır. Bu da bundan sonraki rivayette adı geçecek olandır.
O Cezeri nispetlidir. ez-Zührl'den ve Amr b. Şuayb'den rivayette bulunur. Zayıf
bir ravidir. Buhari: Pek muteber değildir derken, Nesai: Zayıftır, hadisi
metruktur demiştir. Kardeşi Zeyd ise sika ve üstün bir ravidir. Buhari ve
Müslim rivayetini delil göstermiştir. Muhammed b. Sa'd da: O sika, hadis
bilgisi çok, oldukça fakih ve büyük çapta ilim rivayet eden birisi idi,
demiştir.
حدثني
أحمد بن
إبراهيم
الدورقي. قال:
حدثني عبدالسلام
الوابصي. قال:
حدثني
عبدالله بن
جعفر الرقي،
عن عبيدالله
بن عمرو؛ قال:
كان يحيى بن
أبي أنيسة
كذابا.
[:-89-:] Bana
Ahmed b. İbrahim ed-Devraki tahdis edip dedi ki: Bana Abdusselam el-Vabisi
tahdis edip dedi ki: Bana Abdullah b. Cafer er-Rakki, Ubeydullah b. Amr'dan şöyle dediğini tahdis etti: Yahya b.
Ebu Uneyse çok yalancı birisi idi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18994
NEVEVİ ŞERHİ : "Bana Ahmed b.
İbrahim ed-Devraki tahdis edip dedi ki: Bana Abdusselam el-Vabisı tahdis
etti." ed-Devraki ile ilgili açıklama bu babın ortalarında geçti.
"el-Vabisi" ise kesreli be ve sad ile yazılır, adı Abdusselam b.
Abdurrahman b. Sahr b. Abdurrahman b. Vabısa b. Mabed el-Esedi Ebu'l-Fadl
erRakkı' dir. Rakka, Harran ve Haleb kadılığı yaptığı gibi Bağdat'ta da kadılık
yapmıştır. (1/121)
حدثني
أحمد بن
إبراهيم. قال:
حدثني سليمان
بن حرب، عن
حماد بن زيد؛
قال: ذكر فرقد
عند أيوب. فقال:
إن فرقدا ليس
صاحب حديث.
[:-90-:] Bana
Ahmed b. İbrahim tahdis edip dedi ki: Bana Süleyman b. Harb, Hammad b. Zeyd'den tahdis edip dedi ki: Eyyub'un yanında
Ferkad sözkonusu edilince şöyle dedi: Ferkad -hiç şüphesiz- hadis alimi
değildir, dedi.
Yalnız MüsIim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 18449
NEVEVİ ŞERHİ : "Eyyub'un yanında
Ferkad sözkonusu edildi. O hadis alimi değildir dedi." Ferkad ismi fe
harfi fethalı, sin harfi sakin, kaf harfi fethalıdır. Adı Ferkad b. Yakub
es-Sebhi'dir. Nispeti Basra'nın Sebhasınadır. Ebu Yakup künyeli tabiinden, abid
birisidir. Hadis alimlerine göre hadisi delil gösterilmez çünkü daha önce de
Müslim'in rivayet ettiği: "Hadis hususunda yalan söylemelerinden daha çok
salihlerin herhangi bir hususta yalan söylediklerini görmedik" sözünü
açıklarken belirttiğimiz gibi hadis onun bildiği bir ilim değildi. Yahya b.
Main de kendisinden nakledilen bir rivayette (o) sikadır demiştir.
وحدثني
عبدالرحمن بن
بشر العبدي.
قال: سمعت
يحيى بن سعيد
القطان، ذكر
عنده محمد بن
عبدالله بن عبيد
بن عمير
الليثي،
فضعفه جدا.
فقيل ليحيى:
أضعف من يعقوب
بن عطاء؟ قال:
نعم. ثم قال: ما
كنت أرى أن
أحدا يروي عن
محمد بن
عبدالله بن
عبيد بن عمير.
[:-91-:] Bana
Abdurrahman b. Bişr el-Abdı de tahdis edip dedi ki: Yahya b. Said el-Kattan'ı huzurunda Muhammed b. Abdullah b.
Ubeyd b. Umeyr
el-Leysi'den sözkonusu
edildiğinde onun oldukça zayıf olduğunu söylediğini dinledim. Bu sefer
Yahya'ya: Yakub b. Ata'dan da mı zayıftır denilince, o: Evet, dedi, sonra
şunları ekledi (1/26b): Ben Muhammed b. Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr'den herhangi
bir kimsenin hadis rivayet edeceğini düşünmezdim.
Yalnız Müs\im rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 19539
NEVEVİ ŞERHİ : "Oldukça zayıf
olduğunu söyledi." İleri derecede zayıf olduğunu belirtti, demektir.
وحدثني
بشر بن الحكم.
قال: سمعت
يحيى بن سعيد
القطان. ضعف
حكيم بن جبير
وعبدالأعلى.
وضعف يحيى بن
موسى بن
دينار. قال:
حديثه ريح.
وضعف موسى بن
دهقان، وعيسى
بن أبي عيسى
المدني. قال:
وسمعت الحسن
بن عيسى يقول:
قال لي ابن
المبارك: إذا
قدمت على جرير
فاكتب علمه
كله إلا حديث
ثلاثة. لا
تكتب حديث
عبيدة بن
معتب. والسري
بن إسماعيل.
ومحمد بن سالم.
[:-92-:] Bana
Bişr b. Hakem tahdis edip dedi ki: Yahya b.
Said el-Kattan'ın, Hakim b. Cubeyr ile Abdula'la'nın zayıf olduğunu, aynı
şekilde Yahya b. Musa b. Dinar'ın da zayıf olduğunu söylediğini dinledim.
Ayrıca: Onun hadisi havadır, dedi. Musa b. ed-Dihkan'ın da İsa b. Ebi İsa
el-Medeni'nin de zayıf olduğunu söyledi. Hasan b. İsa'yı da şöyle derken
dinledim:
İbnu'l-Mübarek bana dedi
ki: Cerir'in yanına gidersen onun ilminin tamamını yaz. Üç kişinin naklettiği
hadis müstesna. Ubeyde b. Muattib'in, Serri b. İsmail'in ve Muhammed b.
Salim'in rivayet ettikleri hadisleri yazma.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 19539, 18933
NEVEVİ ŞERHİ : "Yahya b. Said
el-Kattan' ı. .. dinledim ve İsa b. İsa el-Medeni" Bütün asıl nüshalarda
bu şekilde kaydedilmiştir. Yani Yahya b. Musa'nın zayıf olduğunu söyledi, ibaresinde
Yahya ile Musa arasında "bin" lafzı yazılıdır. Bu ise şüphesiz bir
hatadır, doğrusu bunun olmamasıdır. Hafızlar bunu böyle söylemişlerdir. Ebu Ali
el-Gassani el-Ceyyani ve daha başka birçok kişi bunlar arasındadır. Bu
husustaki yanlışlık Müs!im'den değil, Müs!im'in kitabını rivayet edenlerdendir.
İlk olarak sözü geçen Yahya ise İbn Said el-Kattan olup, kendisi Yahya b. Said
b. Hakim b. Cubeyr'in, Abdula'la'nın, Musa b. Dinar'ın, Musa b. ed-Dihkan'ın ve
İsa'nın zayıf olduklarını söylemişlerdir. Bütün bunların ittifakla zayıf
oldukları kabul edilmiştir. Hadis imamlarının onların zayıf olduklarına dair
sözleri de meşhurdur.
Bunlardan
Hakim, Esedı Kufi nispetlidir, şiidir. Ebu Hatim er-Razi ise aşırı bir şiidir,
demiştir. Abdurrahman b. Mehdi ile Şube'ye: Hakim'in hadisini neden almadınız
diye sorulmuş, her ikisi de: Ateşten korkarız, demişlerdir.
Abdula'la
ise İbn Amir es-Sealibı el-Kufi'dir. Musa b. Dinar ise Mekki'dir, Salim'den
rivayet nakleder. Bunu Nesai söylemiştir.
Musa
b. ed-Dihkan ise Basrl'dir. İbn Ka'b b. Malik'ten rivayet nakleder. ed-Dihkan
dal harfi kesreli söylenir, İsa b. Ebu İsa'ya gelince, o da İsa b. Meysere Ebu
Musa'dır. Ebu Muhammed de söylenir, el-Gıfari el-Medeni' dir. Aslen Kufelidir.
Kendisine el-Hayyat, el-Hannat ve el-Habbat da denilir. Birincisi terziliğe,
ikincisi buğday (satıcılığı) na, üçüncüsü ise yaprak silkeleme işine nispettir.
Yahya b. Main: O önceleri dikiş yapardı sonra bu işi terketti. Buğday satıcısı
oldu sonra bunu da bıraktı. Bu sefer silkelenmiş yaprakları satmaya başladı.
"Ubeyde
b. Muattib'in es-Serri b. İsmail'in ve Muhammed b. Salim'in rivayet ettikleri
hadisleri yazma." Bu üç kişi zayıf ve metruk ravi olarak meşhurdurlar.
Ubeyde isminde ayn harfi ötrelidir. el-Mu'telif ve' I-Muhtelif' e dair
eserlerde ve diğer kaynaklarda meşhur ve doğru olan şekil budur. el-Metali
sahibi Buhari'nin ravilerinden bazısından onun ayn harfini hem ötreli, hem
fethalı olarak zapt ettiğini rivayet etmişlerdir. (Fethalı olursa: Abide olur.)
Muattib ismi ise mim harfi ötreli, ayn harfi fethalı ve te harfi kesrelidir.
Burada sözü geçen Ubeyde Dabbi ve Kufi' dir. Künyesi Ebu Abdulkerim' dir. Serri
ise Hemdani, Kuf1 birisidir.
Muhammed
b. Salim de aynı şekilde (1/123) Hemdani ve Kufl'dir. Böylelikle her üçü de
Kufeli ve metruk olmak bakımından birbirleriyle aynıdır. Allah en iyi bilendir.
قال
مسلم: وأشباه ما
ذكرنا من كلام
أهل العلم في
متهمي رواة
الحديث
وإخبارهم عن
معايبهم كثير.
يطول الكتاب
بذكره، على
استقصائه. وفيما
ذكرنا كفاية.
لمن تفهم وعقل
مذهب القوم.
فيما قالوا من
ذلك وبينوا.
وإنما
ألزموا
أنفسهم الكشف
عن معايب رواة
الحديث.
وناقلي
الأخبار.
وأفتوا بذلك
حين سئلوا،
لما فيه من
عظيم الخطر.
إذ الأخبار في
أمر الدين
إنما تأتي
بتحليل، أو
تحريم، أو
أمر، أو نهي،
أو ترغيب، أو
ترهيب. فإذا
كان الراوي
لها ليس بمعدن
للصدق
والأمانة. ثم
أقدم على
الرواية عنه
من قد عرفه
ولم يبين ما
فيه لغيره،
ممن جهل
معرفته، كان
أثما بفعله
ذلك. غاشا
لعوام
المسلمين. إذ
لا يؤمن على
بعض من سمع تلك
الأخبار التي
يستعملها، أو
يستعمل بعضها.
ولعلها أو
أكثرها
أكاذيب. لا
أصل لها. مع أن
الأخبار
الصحاح من
رواية الثقات.
وأهل القناعة
أكثر من يضطر
إلى نقل من
ليس بثقة. ولا
مقنع.
ولا
أحسب كثيرا
ممن يعرج من
الناس على ما
وصفنا من هذه
الأحاديث
الضعاف
والأسانيد
المجهولة،
ويعتد
بروايتها بعد
معرفته بما
فيها، من التوهن
والضعف - إلا
أن الذي يحمله
على روايتها،
والاعتداد
بها، إرادة
التكثر بذلك
عند العوام،
ولأن يقال: ما
أكثر ما جمع فلان
من الحديث،
وألف من العدد.
ومن
ذهب في العلم
هذا المذهب.
وسلك هذا
الطريق فلا
نصيب له فيه.
وكان بأن يسمى
جاهلا، أولى من
أن ينسب إلى
علم.
وقد
تكلم بعض
منتحلي
الحديث من أهل
عصرنا في تصحيح
الأسانيد
وتسقيمها
بقول، لو
ضربنا عن
حكايته وذكر
فساده صفحا -
لكان رأيا
متينا،
ومذهبا صحيحا.
إذ
الإعراض عن
القول
المطروح،
أحرى لإماتته وإخمال
ذكر قائله
وأجدر ألا
يكون ذلك
تنبيها للجهال
عليه. غير أنا
لما تخوفنا من
شرور العواقب
واغترار
الجهلة
بمحدثات
الأمور،
وإسراعهم إلى
اعتقاد خطأ
المخطئين،
والأقوال
الساقطة عند
العلماء، رأينا
الكشف عن فساد
قوله، ورد
مقالته بقدر ما
يليق بها من
الرد - أجدى
على الأنام،
وأحمد للعاقبة
إن شاء الله.
وزعم
القائل الذي
افتتحنا
الكلام على
الحكاية عن
قوله،
والإخبار عن
سوء رويته، أن
كل إسناد
لحديث فيه
فلان عن فلان،
وقد أحاط
العلم بأنهما
قد كانا في
عصر واحد،
وجائز أن يكون
الحديث الذي
روى الراوي عمن
روي عنه قد
سمعه عنه
وشافهه به.
غير أنه لا نعلم
له منه سماعا
ولم نجد في
شيء من
الروايات أنهما
التقيا قط، أو
تشافها بحديث
- أن الحجة لا
تقوم عنده بكل
خبر جاء هذا
المجيء، حتى
يكون عنده
العلم بأنهما
قد اجتمعا في
دهرهما مرة
فصاعدا. أو
تشافها في
الحديث
بينهما. أو
يرد خبر فيه
بيان
اجتماعهما،
وتلاقيهما، مرة
من دهرهما.
فما فوقها.
فإن لم يكن
عنده علم ذلك،
ولم تأت رواية
صحيحة تخبر أن
هذا الراوي عن
صاحبه قد لقيه
مرة، وسمع منه
شيئا - لم يكن
قد نقله الخبر
عمن روى عنه
ذلك، والأمر
كما وصفنا،
حجة. وكان
الخبر عنده
موقوفا. حتى
يرد عليه
سماعه منه
لشيء من
الحديث، قل أو
كثر. في رواية
مثل ما
ورد.
Müslim dedi ki: İlim
ehli kimselerin hadis ravileri arasında itham edilenlere dair sözleri ve
onların kusurlarına dair verdikleri haberlerinin benzerleri pek çoktur. Bunları
sonuna kadar zikretmek kitabı oldukça uzatır. (1/27a) Fakat hadis alimlerinin
bu hususta söyledikleri ile yaptıkları açıklamalarda izledikleri yolu iyice
kavrayıp, akleden kimseler için bu zikrettiklerimiz yeterlidir.
Onların kendilerini
hadis ravilerinin ve haber nakledenlerin kusurlarını açığa çıkarmak zorunda
hissetmeleri, bu hususta kendilerine soru sorulduğunda fetva vermeleri bu işin
oldukça büyük bir önem taşımasından dolayıdır. Çünkü din işleri ile ilgili
verilen haberler mutlaka bir helal, bir haram, bir emir, bir yasak, bir teşvik
ya da bir korkutma hükmünü ifade ederek gelirler. Bu sebeple bunları rivayet
eden bir kimse eğer doğru ve emanetin madenini teşkil etmiyorsa sonra da onu
tanıyan bir kimse onda bulunan kusuru bilmeyen diğer başkalarına beyan
etmeksizin ondan rivayette bulunmaya kalkışacak olursa yaptığı bu işiyle
günahkar olur, avam Müslümanları kandırmış, aldatmış olur. Çünkü bu haberleri
duyan kimselerden bazılarının bunlarla amel etmeyeceklerinden yahut bir kısmı
ile amel etmeyeceklerinden emin olunamaz. Halbuki bunların tamamı ya da
çoğunluğu asılsız yalan olabilir. Bununla birlikte sika kimseler ile sağlam
kanaat ehli olanların rivayet ettikleri sahih haberler sika olmayan ve rivayeti
hakkında kanaat sahibi olunmayan kimselerin naklettiklerine zorunlu ihtiyaç
duyulmayacak kadar pek çoktur.
NEVEVİ ŞERHİ : Müslim rahimehullah zayıf hadisler hakkında "halbuki
bunların tamamı ya da çoğunluğu asılsız yalan olabilir" demektedir. Evet,
el-Feravl'nin, elFarisi' den, onun el-Cuhldl' den rivayet ettiği muhakkak asıl
nüshalarda bu ifade bu şekildedir. Kadi İyad da el-Farisi'nin el-Culudi'den
diye naklettiği rivayette de böyle olduğunu ve doğrusunun da bu olduğunu
zikretmektedir. Ayrıca onun belirttiğine göre hocalarının el-Uzri' den, o
er-Razi' den, o elCuludl' den diye naklettikleri rivayetlerinde ise "azı
yahut çoğunluğu" şeklinde olduğunu belirtmiştir. Kadı (Iyaz) dedi ki: Bu
ise tutarsız ve tashif edilmiş bir ibaredir ama Kadi İyad'ın bu söylediği su
götürür. Onun tashif olduğuna dair hüküm vermeyi de gerektirmemektedir çünkü
genelolarak bu rivayetin de üzerinde düşünen kimse için açıklanabilir bir
tarafı vardır.
"Sağlam kanaat
ehli" yani hıfzları, itkanları ve adaletleri kemal derecesinde olduğu için
rivayet ettikleri hadislerle sağlam kanaat sahibi olunan kimseler demektir.
Açıkladığımız şekilde bu
zayıf hadisler ile bu meçhul senetlere bir şekilde itimat eden ve bunların
rivayetlerine bel bağlayan pek çok kimsenin bunlardaki gevşekliği ve zayıflığı
öğrendikten sonra bu rivayetlere itimat edeceğini düşünemiyorum. Ancak bunları
rivayet edip, bunlara güvenmeye bir kişiyi iten husus, sadece avam arasında bu
yolla çok hadis bildiğinin bilinmesini istemesi ve filan kişi ne kadar da çok
hadis toplamış ve ne kadar çok sayıda hadis telif etmiş denilmesi isteğinden
başkası olamaz.
İlim alanında böyle bir
yola koyulan, böyle bir yolu izleyen bir kimsenin ilimden hiçbir payı yoktur,
böyle birisinin ilme nispet edilmesinden çok ona cahil denilinesi daha
uygundur.
Bu Bab İle İlgili
Çeşitli Mesele ve Kurallara Dair
Birinci Mesele: Ravileri
cerh etmenin hükmü
Şunu bil ki, ravileri
cerh etmek caizdir. Hatta onu gerektiren bir zorunluluğun bulunması halinde
mükerrem şeriatı korumak için ittifakla vaciptir. Cerh kesinlikle haram
kılınmış gıybet türünden sayılmaz. Aksine o yüce Allah'a, onun Rası1lüne ve
bütün Müslümanlara nasihat türündendir. Faziletli ve hayırlı imamlar ile vera
ve takva sahibi kimseler hep bu işi yapagelmişlerdir. Nitekim Müslim bu babta
pek çok kimseden naklen bu hususu zikretmiş bulunmaktadır. Ben de bu gibi ilim
adamlarının söyledikleri sözlerden elverişli bir bölümünü Buhari
(rahimehullah}'ın şerhinin baş taraflarında zikretmiş bulunuyorum.
Diğer taraftan cerhde
bulunacak olan kimsenin bu hususta yüce Allah'ın takvasmı elden bırakmaması, bu
hususta işi sağlam tutması, cerh edilmemesi gereken bir kimseyi cerh etmekte
yahut eksik olduğu açıkça görülmeyen bir kimsenin eksikliğini söylemekte işi
gevşek tutmaktan sakınması gerekir. Çünkü cerhin sebep olacağı fesat pek
büyüktür. O ebedi bir gıybet, cerh edilen bir kimsenin rivayet ettiği hadisleri
iptal eden dini bir hükmü getiren, Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem}'den gelen
bir sünneti düşüren bir işlemdir.
Diğer taraftan cerhin,
ancak bu işi bilen ve bu hususta sözü kabul edilebilir olan bir kimse
tarafından yapılması caizdir. Cerh edecek olan kişi eğer bu bilgi ehli değilse
yahut bu hususta sözü kabul edilmeyenlerden ise herhangi bir kimse hakkında söz
söylemesi onun için caiz değildir. Eğer konuşacak olursa söylediği haram
kılınmış bir gıybet olur. Kadi İyad (rahimehullah) bunu böylece zikretmiştir.
Bu da açıkça anlaşılan bir husustur. Der ki: Bu ise şahit gibidir. Onu cerh
etmek, cerhe ehil kimseler için caizdir. Eğer onun cerh edildiği hususu ileri
sürerek bir kimse onu ayıplamaya kalkışacak olursa bu sefer tedib edilir ve bu
yaptığı gıybet olur.
İkinci Mesele: Kimlerin
cerhi kabul edilir?
Ancak adalet sahibi ve
sebeplerini bilen kimsenin cerhi kabul edilir.
Cerh ve tadilde
bulunacak olanlarda sayı şartı aranır mı? Bu hususta ilim adamlarının görüş
ayrılığı vardır. Sahih olan bu şartın aranmayacağıdır. Aksine ravi bir kişinin
sözüyle dahi cerh edilmiş ya da adalet sahibi bir kişi olabilir çünkü bu haber
vermek türündendir. Dolayısıyla tek bir kişinin sözü kabul edilir.
Cerh Sebebini Belirtmek
Gerekir mi?
Cerh sebebinin sözkonusu
edilmesi şart mı, değil mi? Yine bu hususta da görüş ayrılığı içindedirler.
Şafii ve birçok kişi bunun şart olduğu kanaatindedir. Çünkü kişi sebepleri n
gizli olmasından ve ilim adamlarının bu sebepler hususunda görüş ayrılığı
içerisinde bulunduklarından ötürü cerh edilmeyi gerektirmeyen bir hal
dolayısıyla raviyi cerh edilmiş sayabilir. Kadı Ebu Bekr b. el-Bakillanı
başkaları ile birlikte şart olmadığı kanaatindedir. Diğer başkaları ise
sebebini bilen kimse için bunun şart olmadığı, başkaları tarafından yapılırsa
şart olduğu kanaatini benimsemişlerdir.
Cerh halinde açıklamanın
şart olduğu kanaatinde olanlar şöyle der: Mutlak olarak cerh edilen kimsenin
cerh edilmesinin faydası o cerhin araştırılacağı zamana kadar onun rivayetinin
delil gösterilmesinden uzak kalınmasıdır. Diğer taraftan mütekaddimundan
bazılarının cerh ettiği kişilerden bir ravi eğer Buhari ve Müslim'in
Sahihlerinde görülecek olursa bu o kimsenin ne ile cerh edildiğine dair
açıklama ile sabit olmadığı şeklinde anlaşılır.
Cerh ve Tadil çatışacak
Olursa
Cerh ve tadil çatışacak
olursa muhakkiklerin ve büyük çoğunluğun söylediği tercih edilen görüşe göre
cerhe öncelik verilir. Tadilde bulunanların (yani ravinin adaletli olduğunu
söyleyenlerin) daha çok yahut daha az olması arasında bir fark yoktur. Tadilde
bulunanların sayılarının çok olması halinde bunun önceleneceği de söylenmiş ise
de sahih olan birincisidir. Çünkü cerh edici adaletli olduğunu söyleyen kimseye
gizli kalan bir hususu bilmiş demektir.
Üçüncü Mesele: Müslim'in
zayıf nıvilerden rivayet naklettiği haller ve gerekçeleri
Müslim (rahimehullah)
Şa'bl'nin Haris el-A'ver'den rivayette bulunduğunu ve onun yalancı olduğuna
şahitlik ettiğini, başkasından da filan kişi bana tahdis etti -ki o ith am
edilen birisi idi- yine bir başkasından ise gaflet sahibi, zayıf ve terkedilmiş
ravilerden rivayet naklettiğini görüyoruz.
Bu sebeple bu imamlar
bunların rivayetlerinin delil gösterilmeyeceğini bilmekle birlikte neden
bunlardan hadis nakletmiştir, denilebilir. Buna birkaç şekilde cevap vermek
mümkündür:
1- Onların bu
rivayetlerini nakletmelerinin sebebi, bunları tanıtmak ve zayıf olduklarını
açıklamaktır. Böylelikle herhangi bir zamanda hem kendileri, hem başkaları için
bu hususta bir karışıklık olmasın yahut rivayetlerinin sahih olup olamayacağı
hususunda şüpheye düşmesinler.
2- Zayıf bir ravinin
rivayeti itibar için yahut şahit göstermek için -daha önce mutabaat faslında
açıkladığımız üzere- yazılır. Bununla birlikte tek başına bulunması halinde o
rivayet delil gösterilmez.
3- Zayıf ravinin
rivayetleri arasınd,a sahih, zayıf ve batıl rivayetler olabilir.
Bu sebeple onların bu
rivayetlerini yazarlar sonra da hadis ve bu hususta işi sağlam tutan kimseler
bunları birbirinden ayırt eder. Bu ise onlar için kolay ve onlar tarafından
bilinen bir husustur. Nitekim Süfyan es-Sevri, el-Kelbi' den rivayet nakletmeyi
yasaklayınca ona, ama sen ondan rivayet yazıyorsun, denilmesi üzerine ben onun
doğrusunu yalanından ayırt edebiliyorum, diyerek delil göstermişti.
4- İmamlar zayıf
ravilerden terğibe, terhibe, amellerin fezailine, kıssalara dair hadisleri,
zühd, ahlaki değerler ve buna benzer helal, haram ve diğer hükümlerle ilgisi
bulunmayan hadisleri rivayet edebilirler. Bu tür hadisler ile ilgili olarak hem
hadis alimlerine, hem başkalarına göre işi nispeten gevşek tutup,
kolaylaştırmak bunların uydurma (mevzu) olanların dışındakileri rivayet edip,
mevzu ile am el etmek dışında caizdir. (1/125) Çünkü bütün bunların asıl
dayanakları şeriatta sahih olarak sabit olmuş ve ehli tarafından bilinen
hususlardır.
Durum ne olursa olsun
imamlar zayıf ravilerden ahkam hususunda tek başına delil gösterecekleri bir
rivayeti nakletmezler. Böyle bir işi hadis imamlarından ve onların dışında
kalan muhakkik ilim adamlarından hiçbir kimse yapmaz. Fukahanın birçoğunun
yahut çoğunluğunun böyle bir işi yapıp, bu gibi rivayetıere dayanmaları ise
doğru değildir hatta oldukça çirkindir çünkü eğer hadisin zayıf olduğu
biliniyor ise onu delil göstermesi onun için helal değildir çünkü ilim adamları
ahkam konusunda zayıf hadisin delil gösterilemeyeceğini ittifakla kabul
etmişlerdir. Şayet kendisi zayıf olduğunu bilmiyorsa eğer kendisi bilen birisi
ise araştırıp, incelemeden, şayet bilen birisi değilse bu işi bilenlere
sormadan o rivayeti delil göstermeye kalkışması ona helal değildir. Allah en
iyi bilendir.
Dördüncü Mesele: Hadis
hususunda yalan söyleyenlerin sınıfları ve hükümleri:
Hadis hususunda yalan
söyleyenlerin sınıfları ve hükümlerine dair açıklama hakkındadır. Kadi İyad
(rahimehullah) bunları çok güzel bir şekilde tespit ederek şöyle demiştir:
Yalan söyleyenler iki türlüdür. Bunların bir türü Rasulullah (sallallahu aleyhi
ve sellem)'in hadisi hakkında yalan söylemekle tanınmış kimselerdir. Bunlar da
birkaç türlüdür. Kimileri kesinlikle söylemediği bir sözü onun adına -ya daha
üstün görerek yahut hafif görerek- uydurur. ~ Zındıklar ve buna benzer dine en
ufak bir saygı göstermeleri beklenmeyen kimseler buna örnektir ya da bazıları
kendi zanlarınca ecir umarak ve dinlerine bağlılık göstermek maksadıyla bu işi
yapmış olabilir. Faziletiere ve çeşitli amelIere teşvikte bulunmaya dair
hadisler uydurmuş bulunan cahil abidler gibi ya da fasık muhaddislerin
yaptıkları gibi garip rivayetler nakletmek ve meşhur olmak maksadıyla da
uydurulmuş olabilir. Bid'atçilerin propagandacıları ve çeşitli mezheplere
taassupla bağlı kimselerin yaptıkları gibi kendi meşreplerine taassup göstermek
ve delil ortaya koymak maksadıyla da yapılmış olabilir. Bir diğer sebep ise
arzu ettikleri hususlarda dünya ehlinin hevasına ve yaptıkları bu işlerde
onları mazur göstermek maksadı ile bir hevanın peşinden gitmek maksadı da
güdülebilir.
Bu hususta uzman ve
rical ilmini bilenler tarafından bu türlü kesimlerin her birisinden bu işi
yapan muayyen bir topluluk bilinmektedir.
Kimileri de hadis metni
uydurmaz. Bazı zayıf bir metine sahih ve meşhur bir isnat da uydurabilir.
Kimisi ise senetleri kalb eder (ters yüz eder) yahut senetlere ilavede bulunur.
Bunu da başkalarına göre garip rivayet nakletmek için yahut kendisindeki bir bilgisizliği
ortadan kaldırmak maksadıyla kasten yapar.
Kimileri de yalan
söyleyerek kendisinden hadis dinlemediği kimseden hadis dinlediğini, kendisiyle
karşılaşmadığı kimse ile karşılaştığını ileri sürer ve onlardan gelen sahih
hadislerini nakleder.
Kimileri ise ashab-ı
kiramın ve başkalarının sözlerini Arapların ve hukemanın hikmetli sözlerini
alıp Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'e nispet eder.
Bütün bu sınıflar
yalancı ve hadisleri terkedilmiş kimselerdir.
Aynı şekilde hadis hususunda
gereksiz bir cesaret göstererek tahkik etmediği, zapt etmediği ya da hakkında
şüphe ettiği rivayetleri de nakledebilir.
İşte bütün bunlardan
hadis rivayet edilmez ve onların naklettikleri hadisler kabul edilmez. İsterse
yaptıkları bu işi sadece bir defa yapmış olsunlar. Tıpkı yalan şahitlikte
bulunan bir kimsenin kasten böyle bir iş yaptıktan sonra artık şahitliğinin
itibardan düşmesi gibi değerlendirilirler.
Böyle birisinin eğer
tövbe ettiği ortaya çıkacak olursa daha sonra rivayeti kabul edilir mi, edilmez
mi bu hususta görüş ayrlIığl vardır.
Derim ki: Tercih edilen
daha kuwetli görüş, fıska götüren diğer türlerde olduğu gibi, böylesinin de
tövbesinin kabul edileceğidir. Güzel bir şekilde tövbe ettiği ortaya çıksa dahi
rivayetinin kabul edilmeyeceğini söyleyenlerin delili ise böyle bir yalana
verilen cezanın ağırlaştınıması ve bu işe kalkışmamak hususunda gerekli
duyarlılığın gösterilmesidir. Nitekim Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem):
"Şüphesiz benim adıma yalan uydurmak herhangi bir kimse adına yalan
uydurmak gibi değildir. " Buyurmuştur.
Kadi İyad (devamla) dedi
ki: İkinci tür yalancılar ise hadis hususunda bunların hiçbirisini caiz
görmeyen ama insanlarla konuşmasında yalan söyleyen ve bu özelliği ile tanınan
türdür. Aynı şekilde böylelerinin rivayeti de, şahitliği de kabul edilmez
(1/126) ama tövbenin ona faydası olur ve rivayeti kabul edilmeye başlanabilir.
Yalancılığı çok nadir olan ve yalancılıkla tanınmayan kimse hakkında ise kat'i
olarak cerh edici ifade kullanılmaz çünkü onun aleyhine yanlışa düşmek ve
yanılmak ihtimali vardır. Eğer hiçbir müslümana zarar vermeyecek şekilde bu işi
kasten bir defa yapmış olduğunu itiraf edecek olursa bundan dolayı cerh
edilmez. İsterse bu bir masiyet olsun çünkü böyle bir iş nadir olmuştur ve ayrıca
helak edici büyük günahlar arasına girmez çünkü kişi bazı yanlışlara düşüren
hallerden çoğu insanlar kendilerini kurtaramazlar. Diğer taraftan tariz (üstü
kapalı ifade) yahut konuşmada abartı türünden olan hususlarda kişinin yalan
söylemesi de onun adalet vasfını ortadan kaldırmaz çünkü bu gibi sözler yalan
şeklinde görülse dahi yalan tanımının kapsamına girmez. Konuşan kişinin de
bundan maksadı lafzının zahirinden anlaşılan anlamı haber vermek de değildir.
Nitekim Nebi (sallaUahu aleyhi ve sellem)'de: "Ebu'l-Cehm'e gelince, o
asayı omuzundan indirmez" demiştir. İbrahim el-Halil (aleyhisselam)'da:
"Bu benim kızkardeşimdir" demiştir.
Kadi İyad
(rahimehullah)'ın sözleri burada bitmektedir. Bu faslı gerçekten güzel bir
şekilde açıklamıştır. Allah'ın rahmeti üzerine olsun. Allah ondan razı olsun.
Allah en iyi bilendir.
Muan'an denilen (an
lafzını kul/anarak rivayette bulunan) kimse/erin karşılaşmalan mümkün olup,
aralarında tedlis yapan ravinin bulunmaması halinde muan'an (an lafzı
kul/anılarak rivayet edilen) hadisin delil gösterilmesinin sahih oluşu babı
Bu başlığın özü şudur:
Müslim (rahimehullah) eski yeni bütün ilim adamlarının muan'an diye bilinen
hadisin senedinde filan, an, filan diye bulunan hadis olduğu üzerinde ve bu
şekildeki rivayetin birbirlerine an' anenin izafe olunduğu ravilerin
kavuşmalarının mümkün olması şartıyla -ve onların tedlisten uzak bulunmaları
ile birlikte muttasıl olduğuna ve semaın bulunduğuna yorumlanacağı üzerinde-
eski yeni ilim adamlarının icma etmiş olduklarını ileri sürmektedir.
Müslim' e çağdaş bazı
kimselerin: Böyle bir rivayetin delil olamayacağını ve onların ömürlerinde bir
ve daha fazla karşılaştıkları sabit olmadıkça senedin muttasıl olduğuna
yorumlanamayacağını ve karşılaşmalarının mümkün olmasının yeterli olamayacağını
söylediğini nakletmektedir. Müslim der ki:
Bu ise muteber olmayan,
icmaa aykırı, sonradan ortaya atılmış ve bunu ileri sürenden önce kimsenin
söylemediği, ayrıca bu hususta ilim ehli kimseler tarafından kendisini
desteklemediği bir görüştür ve bu görüşü kabul etmek batıl bir bid'attir.
Müslim (rahimehuııah) bu sözü söyleyeni uzun uzadıya tenkit etmiştir. Yine
Müslim (rahimehuııah) kısaca şu şekilde ifade edebileceğimiz sözlerle delil
göstermiştir: ilim ehline göre muan'an hadis mürselolma ihtimali bulunmakla
birlikte ravilerin karşılaştıklarının sabit olması halinde muttasıl kabul
edilir. Karşılaşmalarının mümkün görülmesi halinde de durum böyledir.
Ama Müslim'in vardığı bu
sonucu muhakkikler kabul etmeyerek şöyle demişlerdir: Onun ulaştığı bu sonuç
zayıftır. Onun kabul etmediği, reddettiği kanaat ise Ali ibnu'l-Medini, Buhari
ve daha başka bu ilmin önder ilim adamlarının kabul ettikleri sahih ve tercih
edilen görüştür. Hatta müteahhir ilim adamlarından bir topluluk bundan daha
fazlasını şart koşarak (mesela) el-Kabisı bir ravinin diğerine belirgin bir
şekilde yetişmiş olmasını da şart koşmuştur. Şafii fakihi Ebu'l-Muzaffer
es-Sem'anı ise daha da ileri giderek ravilerin arkadaşlık dönemlerinin uzun
sürmesinin de şart olduğunu söylemiştir. Hatta kıraat imamı Ebu Amr ed-Dani
daha da ileri giderek an lafzı ile nakledenin rivayeti naklettiği kimseden
rivayet nakletmiş olmakla tanınmasını da şart koşmuştur.
ibnu'l-Medini, Buhari ve
onlara uygun kanaat belirtenlerin görüşü olan tercih ~dilen görüşün delili
şudur: An lafzını kullanarak rivayeti nakleden kimsenin rivayet aldığı kişi ile
karşılaştığı sabit olursa bunun muttasıl olduğu kabul edilir. Çünkü tedlis
yapmayan bir kimsenin bu ifadeyi ancak sema (doğrudan dinleme) için kullandığı
açıkça görülen bir durumdur. Diğer taraftan istikra (dediğimiz bu gibi
rivayetlerin tetkiki) de buna delildir. Çünkü onların bu ifadeyi ancak bizzat
dinlemeleri halinde kullanmayı adet edinmişlerdi. Tedlis yapan ravi
müstesnadır. Bundan dolayı biz tediis yapanın rivayetini reddederiz. Karşılaşma
sabit ise rivayetin muttasıl olduğu zannı ağırlık kazanır. Zaten bu hususta
rivayetlerin kabulünün esası da ağırlıklı (galip) zandır. Bu sebeple biz de
bununla yetiniyoruz. Fakat bu husus karşılaşma mümkün olmakla birlikte sabit
olmadığı hallerde sözkonusu olmamaktadır çünkü hadisin muttasıl olduğu zannı
baskın değildir. Dolayısıyla böyle bir rivayetin muttasıl olduğunun kabul
edilmesi caiz olmaz ve bu meçhul bir ravinin rivayeti gibi olur. Onun da
rivayeti reddedilir fakat kesin yalan söylediği yahut zayıf olduğu için değil,
durumunda şüphe edildiği için reddedilir. Allah en iyi bilendir.
Bu tediis yapmayan
ravinin rivayet ettiği muan'an hadisin hükmüdür.
Tedlis yapanın
rivayetine gelince, bunun hükmü bundan önceki fasıllarda açıklanmış
bulunmaktadır.
Bütün bu anlatılanlar
hadis alimlerinden oluşan selef ve halefin benimsediği sahih ve tercih edilen
kanaattir. Buna göre -bu husustaki ihtilaf ile birlikte- kaydettiğimiz şartla
muan'an hadis muttasıl kabul edilir.
Kimi ilim adamı ise
munkatı olma ihtimalinden dolayı kayıtsız ve şartsız olarak muan' an rivayetin
delil olmayacağı kanaatindedir. Bu kanaat ise selefin icmaı ile reddedilmiştir.
Delilleri ise az önce de işaret ettiğimiz gibi bu hususta galip zan ile
birlikte istikranın da bunu göstermesidir. Allah en iyi bilendir.
Muan'an rivayetin hükmü
işte budur ama şayet ravi: ......: Bana filanın tahdis ettiğine göre filan
şöyle dedi:" Ravinin: "(.........) Bana ez-Zührı'nin tahdis ettiğine
göre Said 6. el-Müseyyeb şöyle dedi: " Yahut "şunu tahdis etti"
ya da benzeri bir ifade kullanması halinde cumhurun kanaatine göre
"enne" lafzı tıpkı "an" lafzı gibidir. Az önce
kaydettiğimiz şart ile birlikte muttasıl kabul edilir.
Ahmed b. Hanbel, Yakub
b. Şeybe ve Ebu Bekr el-Berdıcl ise her ne kadar "an" senedin
muttasıl olduğunu anlatmak üzere kullanılır ise de "enne" senedin
muttasıl olduğu anlamında kabul edilemez. İşte (........) dedi, tahdis etti,
zikretti lafızları ve benzerleri de bu şekildedir. Bunların hepsinin rivayetin
muttasıl olduğunu ve semaın gerçekleştiğini gösterdiği kabul edilir.
Çağdaşlarımızdan hadis
ilmiyle uğraştığını kabul edenlerden birileri senetleri sahih ve sakim kabul
etmek hususunda (1/28a) öyle bir söz söylemiş ki, bu sözü nakletmeyip, onun
tutarsızlığını sözkonusu etmeyecek olursak, şüphesiz ki bu çok sağlam bir görüş
(ün neticesi olan bir tutum) ve sağlıklı bir yol alış olur. Çünkü rastgele
ortaya atılmış bir sözden yüz çevirmek, onu öldürmek ve o sözü söyleyen
kimsenin anılmasını, ihmal edilmesini sağlamak için daha uygun ve cahillerin
ona uyanıp, dikkat kesilmemeleri için de daha elverişlidir.
Şu kadar var ki bizler
akıbette ortaya çıkacak şerlerden ve cahillerin de yeni ortaya atılmış bid'at
kanaatlere aldanmalarından, hataya düşenlerin hatalarına ve alimler nezdinde
değersiz görüşlere inanmakta ellerini çabuk tutacaklarından korktuğumuz için bu
görüş sahibinin kanaatinin bozuk olduğunu ortaya çıkarmayı ve layık olduğu
kadarıyla sözünü reddetmeyi uygun gördük ve bunun insanlara daha faydalı
olacağını, Allah'ın izniyle akıbeti itibariyle de daha övülecek bir sonuç
olacağını gördük.
Sözünü nakletmekle ve
kötü düşüncesini haber vermekle başladığımız bu sözü söyleyen kişinin iddia
ettiğine göre senedinde filan filandan diye rivayet kipi bulunan her bir hadis
(1/28b) -her iki ravinin aynı çağda yaşadıklarını bilsek ve ravinin kendisinden
rivayet naklettiği kişiden hadisi dinleyip, ağızdan ağıza almış olması mümkün
olmakla birlikte bizzat ondan dinlediği bilinmiyar ve kesinlikle her ikisinin
karşılaştıklarına dair yahut bir hadisi ağızdan ağıza birbirlerine rivayet
ettiklerine dair hiçbir rivayet bulamıyor isek- bu iddia sahibi kimseye göre bu
şekilde gelmiş bulunan hiçbir haber -onun tarafından her ikisinin ömürlerinde
en az bir defa ve daha fazla toplanıp, bir araya geldikleri yahut aralarında
hadisi ağızdan ağıza karşılıklı nakl ettikleri ne dair bilgi sahibi olmadıkça
yahut onların bir araya gelip, birbirleriyle ömürlerinde bir defa ve daha fazla
karşılaştıklarını beyan eden bir haber gelmedikçe- (bu nitelikte olmayan)
hiçbir haber, delilolamaz.
Eğer buna dair bilgi
bulunmayıp, bu ravinin arkadaşından onunla bir defa karşılaştığı ve ondan bir
şey dinlediğini haber veren sahih bir rivayet gelmemişse kendisinden rivayette
bulunduğu kişiden haberi nakletmesinde buna dair bir bilgi yoksa evet durum
açıkladığımız gibi ise (1/29a) bunda delilolacak bir taraf yoktur ve gelen
rivayete benzeyen başka bir rivayet hususunda az ya da çok bir parça hadis
dinlediğini ortaya kayan bir bilgi ele geçirmedikçe böyle bir haber ona göre
mevkuf olur.
NEVEVİ ŞERHİ : "Hikayesini nakletmeyecek olursak" asıl yazmalarda
da bu şekilde olup, bu şekli -az kullanılır bir söyleyiş olmakla birlikte-
sahihtir. (11128). el-Ezheri der ki: (.........): O işten vazgeçtim, yüz
çevirdim, denilir. Aynı anlamda (.......) da denilir. Çoğunluğun kabul ettiği
meşhur söyleyiş ise fiilin hemzeli olarak (........) gibi kullanılmasıdır.
"Çok sağlam bir görüş" güçlü bir görüş "olurdu."
"Söyleyenini ihmal
etmek" ona itibar etmemek demektir. Çünkü noktalı hı ile (j..oWI) itibar
edilmeyen, değeri olmayan demektir.
"İnsanlara daha
faydalı" İnsanlar için daha yararlı demektir. Doğru vesağlıklı olanı da
budur. Pek çok yazma nüshada bu (.......) şeklinde üç noktalı peltek se iledir.
Her ne kadar bunun açıklanabilir bir tarafı varsa da birinci şekli doğru
alandır. (İnsanlar anlamındaki) "el-enam" ile aynı anlamda olmak
üzere "el-enım" de denilir. Bunu ez-Zebidi, el-Vahidı ve başkaları
nakletmiş bulunmaktadır.
"Kötü
düşüncesi" tabirindeki "raviyye" fikir düşünce demektir.
"Her ikisinin bir
araya geldiklerine dair bilgisi olmadıkça" ibaresini bu şekilde tespit
ettiğimiz gibi, güvenilir, sahih asıl nüshalarda da bu şekilde te harfi ile (~)
şeklindedir ama bazı nüshalarda ye harfi ile ...... zaman" şeklinde nun iledir
ki bu bir tashiftir. (1/129)
6- Muan'an hadisle ihticacın sahih oluşu babı için buraya tıklayın